Bölüm 26 - Part 2 "Leza Panah"

570 89 16
                                    


BÖLÜM 26 - Part 2 "Leza Panah"


    İstanbul'un yeni haline bakarken istemsizce iç çekmiştim. Boğazın hemen yanına inşa edilmiş olan sarayın bahçesindeydim, her zaman durup izlediğim ve Zahir'i tam bu noktada öptüğüm şehir artık eskisi gibi değildi. Hala kendine has bir güzelliği vardı fakat içten içe işgal edilmiş gibi hissetmekten kendimi alamıyordum. Bildiğim, sevdiğim İstanbul bu değildi. Eskiden var olan köprü şimdi sular altındaydı.

"Seni yine dertli görüyorum."

"Nedense hep böyle zamanlarımda ortaya çıkıveriyorsun."

"Zamanında görevimin Immatura'yı korumak olduğunu söylemiştim..." Haldun'a dönüp baktım. Duruşundan hiçbir şey kaybetmemiş ve ona yakışan siyah kemik gözlükleriyle direk karşısına bakıyordu. "Ama şu an burada görevim için değil, sana küçük kardeşim gibi değer verdiğim için duruyorum."

"Teşekkür ederim..." diye mırıldandım ancak onun duyabileceği bir sesle. Aslında bu teşekkür, ona olan bütün minnetimi temsil ediyordu. Tanıştığımız ilk andan, bizi burada karşıladıkları ilk ana kadar hiç değişmeden güvenebileceğim türler oldukları için onlara minnettardım.

"Söyle bakalım, seni böyle buğulu buğulu boğazı izletecek kadar tasalandıran nedir?"

"Belki çok saçma gelecek ama bu şehrin, İstanbul'un eski halini özlüyorum."

"Alıştığımız şeyleri geride bırakmak ve değişimi kabul etmek zor bir süreçtir."

"Öyle. Eskiden burada bir köprü vardı, karşıdan baktığın zaman boğazın etrafını sarmış evlerin ışıklarını görürdün. Kız Kulesi, Beylerbeyi Sarayı, Selimiye Kışlası, Haydarpaşa Garı ve daha birçok yer vardı. Her biri İstanbul'un tarihini ve yaşanmışlıklarını anlatırdı. Boğazda balık tutanlar, küçük tekneler vardı. Şimdi hangilerinin kaldığını bile bilmiyorum. O eski canlılığı yok. Sanki harabe bir şehre dönüşmüş..."

"Karanlık Çağ zamanında belki dediğin gibi olabilir ancak bu topraklar üzerinde yaşayan türler var. İnsanlar gibi onlarda kendi zamanlarının tarihlerini yazıyor. Bazı yıkımlar yeni başlangıçlar getirir, yeri gelir küller arasından filizler yeşerir."

Sessiz kaldım.

"Söyle bakalım şimdi asıl derdin ne?"

Bir süre ne diyeceğimi bilemeyerek boğazı izlemeye devam ettim. "Zamanın sonsuzluğuna sahip olsaydın ancak bunun kuralları olsaydı nasıl davranman gerekirdi?"

"Sen nasıl bir cevap istiyorsun?"

"Bilmiyorum..."

"Eğer zamanın sonsuzluğuna sahip olsaydım istediğim gibi yaşayabilirdim hayatı. Pişmanlıklar duymadan. Ancak bu sonsuzluk bana verilmişse bir nedeni olmalıydı, yani yanında sorumluluklarını kabul etmek zorunda olurdum. Bazen kendimizden insiyatif göstermemiz gereken durumlarda bile hep bir çözüm vardır. Zaman, benim hassasiyetine erişebileceğim bir konu değil ama senin için öyle değil. Sorun ne ise çözüm yolunu bulacağına eminim."

"Peki ya bu doğru değilse?"

"Kime göre, neye göre doğru?"

"Bana göre, türlere göre, evrene göre..."

"Herkesin doğrusu farklıdır ve herkesin doğrusunu bulmaya çalışırsan kimse için doğruya ulaşmazsın. Tek doğru, kendini bilerek hareket etmendir. Kimine göre doğru, kimine göre yanlış olsa bile. Sorunu yanıtlayabildim mi?"

Karanlık Ay | IMMATURA 2Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin