Bölüm 10 – Zorba
"İyi sabahlar." dedi Tesis görevlisi elindeki tepsiyle içeri girerken. Ona beceriksizce gülümseyerek karşılık verdim ve saçlarımı ellerimin içindeki havluya kurulamaya devam ettim.
"Doktorunuz bugün odanıza gelemeyeceğini belirtti." diye devam etti görevli adam. Başımı havlunun içerisinden çıkararak "Peki," dedim, konuyu irdelemek istemediğim için bu cevabın yeterli olmasını umuyordum. Nitekim öyle olmuştu ve adam kafasıyla küçük bir onay işareti verdikten sonra odayı terk etti. Jen'in neden bugün yanıma gelmeyeceğini merak ettiğim söylenemezdi, zaten her gün onun yüzünü görmekten sıkılmıştım. Otoriter figürlerden hoşlanmazdım ve Jen bende öyle bir his uyandırıyordu. Her ne kadar niyeti iyi olsa ve yardım etmeye çalışsa da bana eski okulumdaki öğretmenleri hatırlattığı sürece onunla samimi olabileceğimi sanmıyordum. Umuyordum ki buna asla gerek kalmazdı.
Saçlarımın yeteri kadar kuruduğundan emin olduktan sonra havluyu sandalyenin üzerine astım ve bu sabahki menüyü görebilmek için masaya yerleştirilen tepsiye şöyle bir baktım.
"Haşlanmış yumurta, jambon ve reçel." diye saydım hoşnutsuzlukla. Aslında bu önceki hayatım için enfes bir kahvaltı menüsü oluşturuyordu, fakat artık Ocria'daydım ve bu bana daha fazlasını talep etme hakkı veriyordu. Benden her şeyimi aldıklarına göre daha güzel bir kahvaltı vermekle yükümlüydüler.
Aslında bunların hepsi sadece bahaneydi, ben yalnızca aç değildim. Onu üzmemek için yemek yiyormuş gibi yapmam gereken bir annem de kalmadığına göre, artık hiçbir güç bana bir şeyleri zorla yaptıramazdı.
Kahvaltıyı pas geçmeye karar vererek yatağıma doğru ilerledim. Üzerine oturduktan sonra yan tarafımda kalan komodinin üzerindeki zarflara doğru uzandım. Kalbim hızla atmaya başlamıştı, artık vaktin geldiğini biliyordum. Geçmişimden daha fazla kaçamazdım, hem de ona kavuşmak için bu kadar çabalarken.
En üstteki zarfı aldım ve onu titreyen ellerimin içerisinde bir süre tuttum. Az sonra okuyacağım şey kız kardeşimin kaleminden dökülmüş hisleri, düşünceleri ve anılarıydı. Belki geçmişime ışık tutacak en önemli ipucuydu.
Bunu öğrenmenin yalnızca bir yolu vardı.
Zarfı açtığımda etrafa antika eşyalara özgü eski bir koku yayılmıştı. Bunu umursamadan elimi zarfın içerisine daldırdım ve parmaklarımda hissettiğim kâğıt parçasını çekerek çıkarttım. Derin bir nefes aldıktan sonra sararmış kâğıt parçasına siyah mürekkeple yazılmış yazıyı okumaya başladım.
"Sevgili Reena,
Sana en son yazdığımda Rose'un okula başladığından bahsetmiştim, hatırlıyorsundur. Orada gerçekten iyi vakit geçiriyor ve yaşadığımız bunca şeyden sonra bunu görebilmek beni çok mutlu ediyor.
Zack, Marcus ve Reena'yı çok özlüyorum. Onlarla tanışamadığın için de çok üzülüyorum Reena, ne kadar harika insanlar olduklarını asla bilemedin. Korkarım beni de tanımayacaksın, işte en çok da canımı sıkan şey bu.
Ocria'da yaşadığımız için gerçekten çok şanslıyız. Rose'la birlikte savaştan kaçarak buraya sığınmamız yaptığım en akıllıca şeydi. Başka seçeneğimiz yoktu, insanlık koca bir kül yığınına dönüştü ne de olsa. Şimdi medeniyeti devam ettirecek o şanslı kişilerin arasında olmaktan gurur duyuyorum.
Çekilişe çıkmanı dört gözle bekliyorum. Vakit geldiğinde seni en iyi şekilde karşılamalarını sağlayacağım.
Görüşmek üzere,
Kardeşin Maeve."
Daha fazlasını görmeyi beklercesine mektubu birkaç kez daha okudum. Gerçekten bu kadar mıydı? Buna inanmak istemediğimden zarf yığınına uzanarak diğer bir mektubu kaptım ve bu defa heyecanlanmama fırsat bırakmadan çabucak mektubu çıkarıp okumaya başladım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
A0023
Science FictionOn altı yaşındaki Reena zamanda donduruldu. Yıllar sonra gözlerini yeni bir dünyaya açtı. Ait olduğu medeniyet yok olmuş ve geriye yalnızca bir ülke kalmıştı; Ocria. Reena, geçmişinin sır perdesi aralamaya çalıştıkça kendisini daha büyük bir çıkmazd...