Bölüm 15 - Bencil Güveler
Bütün gece gözüme tek damla uyku girmemişti. Yatağımda bir o yana bir bu yana dönerken gördüklerimi düşünüyor, kendimi bir şeyler yapmadığım için vicdan azabı çekerken buluyordum.
O iki adamın götürdükleri kişi Mateusz’du. Bundan şüphem yoktu.
Aklıma Mateusz’un neden orada olabileceğine dair türlü ihtimaller geliyor, ancak hiçbiri iyi sonlanmıyordu. En kötüsü de, Mateusz’un yaşayıp yaşamadığından bile emin olmamamdı.
Hafta sonu boyunca ona rastlamıyor ve sonra, bir anda, bir çarşafın altında hareketsizce sürüklendiğini görüyorum. Kulağa pek umut verici gelmiyordu.
Kimseye bir şey söylemediğim için suçlu muydum, merak ediyordum. Başımın derde girmesini istemediğim için ve daha önemlisi, gecenin o vaktinde söyleyecek kimseyi bulamadığım için direkt odama gelmiştim. İçinde bulunduğum şok nedeniyle tir tir titriyordum. İlk yaptığım şeyse yatağımın içine girip cenin pozisyonu almak olmuştu.
Şimdi ise saatlerce aynı şekilde durmaktan hissizleşen kollarım ve bacaklarıma aldırmadan, Mateusz’un başına ne gelmiş olabileceğini düşünüyordum. Aklıma gelen her yeni olasılık sırtımdaki tüyleri ürpertiyor, midemi ekşitiyordu.
Ürperti. Ekşimiş mide. Alarm sesi.
Jen’in okula geç kalmamı önlemek için verdiği uyduruk çalar saat titremeye başladığında hiç uyumamış olduğumu fark ettim. Daha önemlisi, kalkıp hazırlanmalı ve kahvaltıya yetişmeliydim.
Mateusz.
Yeni bir ürperti dalgasına daha kapılırken yorganı savurarak yatağımdan zıpladım. Mateusz’u zihnimin gerisine itmeye çalışarak komodinin üzerine giymem için bırakılan kıyafetlere doğru ilerledim.
Hiç düşünmeden onları üzerime geçirdikten sonra, - mürdüm eriği rengi bir tişört ve siyah bir pantolondu- saçlarımı parmaklarımla taradım. Aynaya bakıp görünümümü kontrol etme ihtiyacı bile duymadan Lottie’nin vermiş olduğu bez çantayı da sırtlandım ve odadan çıktım.
Koridoru arşınlayıp asansörün yanına ulaştığımda katta, en azından görünen kısımlarında, başka kimse olmadığını fark ettim. Bu biraz korkmama ve biraz da rahatlamama sebep olmuştu. Kimseyle muhatap olmak istemesem de yalnız kalmak, hele dün gördüklerimden sonra, pek bir ürkütücüydü.
Aklıma gelenler bir kez daha midemin takla atmasına sebep oldu. Buna aldırmamayı deneyerek çağırma düğmesine bastım. Az sonra asansör gelmişti ve hiç vakit kaybetmeden içeri girip yemekhane katını tuşladım.
Mateusz’un hareketsiz ayakları.
Nefesimi tuttum ve başka şeyler düşünmeyi denedim.
Jöleli kurabiye. Limonata. Sarı kekler. Sarı… Mateusz’un dağınık sarı saçları.
Soluğumu sesli bir şekilde dışarı verdikten sonra arkamdaki aynaya döndüm.
Karşımda her zamankinden daha perişan, uykusuz ve ürkmüş bir Reena vardı. Gözleri kızarmış, vücudu titriyordu ve biraz da delirmiş gibiydi. Bu, aklını yitirmek üzere olan biriydi.
Asansör kapıları açıldığında minnet duyarak dışarı fırladım, orada vicdanımla biraz daha tıkılıp kalsaydım kafayı sıyıracağımdan emindim. Yemekhaneden süzülen ince ışığa doğru hızla yürürken olanlardan bahsedebileceğim birilerini görmeyi umuyordum.
Yemekhane kalabalık değildi, hatta yemek sırası bile yoktu. Görevli kadın tabldotuma patates kızartması doldururken gözlerimle içeriyi tarıyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
A0023
Science FictionOn altı yaşındaki Reena zamanda donduruldu. Yıllar sonra gözlerini yeni bir dünyaya açtı. Ait olduğu medeniyet yok olmuş ve geriye yalnızca bir ülke kalmıştı; Ocria. Reena, geçmişinin sır perdesi aralamaya çalıştıkça kendisini daha büyük bir çıkmazd...