Bölüm 41 - Savaş

7.9K 791 816
                                    


Bölüm 41 - Savaş

"Mateusz! Bu Mateusz'un sesi!"

"Biliyorum." dedim, gözyaşlarım arasından Ivan'a tebessüm ederek. Sonra ikimiz de hiçbir şey söylemeden kısa bir an bakıştık. Bir sonraki hamlemizin ne olacağı konusunda uzlaşmamız için bu yetmişti. İkimiz de aynı anda ayağa fırladık. Artık ağız ve burnumuzu kapatmaya çabalamıyorduk bile. Bunun etkisiz bir yöntem olduğunu bilmemizin yanı sıra o anda arkadaşımızdan başka bir şey düşünemiyorduk.

Bu kadar fevri davranmamam gerektiğini bir anda doğrulunca gazı şiddetle soluduğumda anladım. Ciğerlerim sıkıştı, nefesim kesildi, iki büklüm olup öksürmeye başladım. Neyse ki Ivan benim kadar etkilenmemişti ve ben kendime gelmeye çalışırken o etrafı inceleme fırsatı yakalamıştı.

"HENRİK, İNFAZI DURDUR!" diyordu Mateusz'un sesi.

Ivan'dan destek alarak doğruldum. "Nerede?" diye sordum bir öksürük nöbetinin hemen ardından, "Nerede, görüyor musun onu?"

"Hayır." Ivan aranmaya devam ediyordu. Uzun boyunun avantajı olarak parmak uçlarına kalkmadan, sadece boynunu uzatarak etrafı inceleyebiliyordu. "Görünmüyor."

Herhalde Ocria'daki herkes onu arıyordu. Kimse izine rastlayamıyor, gaipten gelen sesine kulak vermekle kalıyordu. İçimde burada olmadığına dair bir şüphe belirdi. Etrafta bu kadar asker varken böylesi onun için daha güvenli olurdu elbette. Yine de onu görmek için can attığımı inkâr edemezdim.

Mateusz yeniden konuştuğunda nefesimi tuttum.

"Henrik, istediğin benim." demişti yankılanan ses. "Uyananlar'ı Sistem'e teslim et. Yaptığınız anlaşmaya sadık kal. Ben kendi ayaklarımla geleceğim sana. Teslim olacağım."

"Ne?"

Vücudumdaki tüm güç çekilir gibi oldu bir an. Başım dönmeye başlamıştı. Mateusz'un sözleri içimde dönüp dururken bunun bir kâbus olmasını diliyordum. "Hayır," diye mırıldandım kendi kendime. "Hayır... Hayır! Hayır Mateusz!"

Haykırarak kendimi öne attığım anda biri belimden yakalayıp geri çekmişti beni. Ivan'ın kalın kollarını kendimden sökmek için debelenirken bana "Delirdin mi?" diye sorduğunu hayal meyal işittim, "Kendine gel Reena! Hey!"

"Teslim oluyor!" Ivan'ın kolunu gevşetmek için tüm gücümü kullanıyor, hatta acımadan tırnaklarımı etine bile batırıyordum, "Onu öldürecekler! Bırak beni!"

Sonunda kollarını çekti. Bir an serbest kaldığımı düşünerek yeniden harekete geçtim. Ancak yanılmıştım. Ivan uzaklaşmama fırsat vermeden omuzlarımdan yakaladı. Beni kendine çevirerek yüzüme eğildi ve "Bir şeyi değiştirebileceğini mi sanıyorsun?" diye bağırdı, "Seni dinleyeceğini mi zannediyorsun? Mateusz'u tanımıyor musun? Vazgeçmeyecek!"

O böyle söyleyince duruldum. Titremeye başlamıştım. "Buna göz mü yumacaksın?" diye sordum yutkunarak. Bir şey söylemek için ağzını araladı ama konuşmadı. Kaşları endişeyle yukarı kalkmıştı. İfadesini detaylıca inceleyecek kadar uzun bir vaktim olsaydı belki tam olarak ne hissettiğini çözerdim. Neden bana karşı koyduğunu, neden çabalamanın anlamsız olduğunu düşündüğünü anlardım. Ama bunu yapmak yerine hırçın bir tavırla kendimi çekerek kurtardım ondan. Vaktim yoktu.

"BULUN ONU!"

Henrik'in kükremesini duyunca başımı platforma kaldırdım. Gözü dönmüştü. Elleriyle kürsüden destek alarak bir miktar öne eğilmişti. Pörtlettiği gözleriyle meydanı boydan boya tararken burun delikleri bir boğanınki gibi genişlemiş, yüzü öfkeden pancar gibi olmuştu. Gözlerimi ondan çektim ve yeniden, Mateusz'u bulmak umuduyla meydanı taramaya başladım.

A0023Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin