Bölüm 40 - İnfaz
"Reena! Reena! Uyan! Yalvarırım!"
Ivan'ın bana seslendiğini duyuyordum. Kollarımdan tutmuş sarsıyordu beni. Oysaki başından beri bir kayıkta olduğumu düşünmüştüm. Yavaşça bunların bir rüyadan fazlası olamayacağının farkına varıyordum. Gerçekte ben sadece sert kaldırımda uzanmış, duyduklarımdan yola çıkarak olanları idrak etmeye çalışıyordum.
"Reena, infaz için geldiler!"
Ne infazı? Kim geldi? Bir şeyler çağrıştırıyor ama neden hatırlamakta bu kadar zorluk çekiyorum?
Ne konuşabiliyor, ne hareket edebiliyordum. Hiçbir uzvumun kontrolünü sağlayamamıştım. Gözkapaklarım bile bana itaat etmiyor, üstlerine tonlarca ağırlık binmiş gibi sımsıkı kapalı duruyordu.
"Lütfen Reena, beni duy. Lütfen. Vakit geldi. Bizi öldürecekler."
Ivan'ın son sözü hatıralarımı tetikledi. Bir anda neden burada olduğumu anımsadım. Demek kabullenmek istemediğim, bir kâbustan ibaret olduğunu zannettiğim her şey yaşanmıştı. Gerçekten bir kubbenin içinde öldürülmeyi beklemiştik ve şimdi o vakit gelip çatmıştı. Artık uyanmalıydım. Doğrulup oturmalıydım. Ölürken kendimde olmalıydım. Böyle gidemezdim. Hadi! Uyan! Kalk ayağa! Öleceksin!
Önce parmaklarımı oynatmaya odaklandım. Kendimi zorladım, bütün gücümü bu işe adadım. Becerebiliyor muydum, emin değildim. Sonra Ivan bir anda elimi yakaladı.
"Aferin," dedi heyecanla, "işte böyle. Hadi Reena. Yapabi-"
Ivan'ın sesi nereden geldiğini anlamadığım neşeli ve gürültülü bir müziğinkiyle bastırıldığı için artık onu duyamıyordum. Tanımlayamadığım vurmalı, üflemeli ve yaylı çalgıların cümbüşü kulaklarımı sağır edecek gibiydi. Müzik dinip bir adamın sesi yankılanmaya başlayana dek bir müddet bu eziyete katlandım.
"Sevgili Ocria Halkı! Hoş geldiniz! Böyle kutsal bir günde bizleri yalnız bırakmadığınız için teşekkür ederiz. Lütfen yerleşin. Hadi... Pekâlâ... Hazır mısınız? Evet, şimdi huzurlarınıza konuşmasını yapmak üzere aziz başkanımız Henrik Niemczyk Beyefendiyi çağırmak istiyorum!"
Alkışlar öyle kuvvetliydi ki bir an için tüm sesleri boğmuştu. İnsanların Henrik'in ismini tezahürat ettiklerini duyabiliyordum. Herhâlde Henrik kürsüye çıkıyordu. Bunu kaçırmayı istemiyordum, bu yüzden gözlerimi açabilmek için zorladım kendimi. Bu sırada Henrik çoktan konuşmasına başlamıştı.
"Pek kıymetli halkım!" diyordu Henrik, sesine sinen yapmacık nezaketi midemi bulandırıyordu. "Ben, üç bölge başkanı Henrik Niemczyk, sizleri en içten duygularımla selamlıyor ve burada bulunmanızdan ötürü her birinize tek tek teşekkür ediyorum."
Uzun uğraşlarım sonucunda gözlerimi aralamayı başardım. İlk gördüğüm şey bir mavilikti. Uçsuz, bucaksız, masmavi bir gökyüzüne bakıyordum. Görüntü netleşince aradaki ağ kubbeyi seçtim. Sonra gözlerimi yavaşça aşağı doğru kaydırarak Ivan'ı buldum. Yüzünün yarısını görüyordum. Bedeni bana dönüktü, bir eliyle elimi sıkı sıkı tutuyordu ama başını diğer tarafa çevirmişti. Gözlerim Ivan'ınkileri takip edince kürsüdeki o aşağılık adamı da gördüm. Sanki bir an için o da beni görmüştü.
"Bildiğiniz üzere bugün bir tarih yazılacak!" diyerek devam etti Henrik, "Bugün, yıllardır ülkemizi tehdit etmekte olan salgın sorununun kökünü kazıyacağız! Sizler de bu tarihi ana şahit olmak için evlerinizden çıkıp geldiniz. Biliyorsunuz, kayıplarımız oldu. Eşlerimizi, çocuklarımızı, anne ve babalarımızı bu salgınlara kurban verdik. Kaç aile dağıldı, kaçımızı toprak oldu? Siz benden daha iyi biliyorsunuz! Ama bunlar bir daha tekrarlanmayacak! Sizlerin sayesinde! Siz dürüst, cesur ve merhametli seçmenlerimiz, dün yaptığımız oylamada Ocria tarihinin en büyük adımını atmakta hemfikir oldunuz! Onurlu halkım, bugünleri görmeyi hak ettiniz. Bugün, sizin bayramınızdır!"

ŞİMDİ OKUDUĞUN
A0023
Science FictionOn altı yaşındaki Reena zamanda donduruldu. Yıllar sonra gözlerini yeni bir dünyaya açtı. Ait olduğu medeniyet yok olmuş ve geriye yalnızca bir ülke kalmıştı; Ocria. Reena, geçmişinin sır perdesi aralamaya çalıştıkça kendisini daha büyük bir çıkmazd...