Bölüm 48 - GerçeklerChester Lincoln, eli havada, yüzünde dostça bir gülümsemeyle bana bakıyordu. Paisley'nin aylar önce gösterdiği fotoğraftakinden daha solgun ve zayıf görünse bile Misty'ye olan su götürmez benzerliği onun gerçekten Chester Lincoln olduğuna inanmamı sağlıyordu. Sadece bunun nasıl mümkün olduğunu anlamıyordum.
"Sen öldün." dedim elini sıkarken, dışarıdan izleyen biri onu tehdit ettiğimi düşünebilirdi. "Nasıl olur? Yani nasıl..."
Elini bırakırken yeniden sustum. Kelimeleri bir araya getirip mantıklı bir şey söyleyemeyecek kadar şaşkındım. Öldüğünden emin olduğum, hatta arkasından yas tuttuğum genç şimdi karşımda duruyordu. Ben kafayı yemeden önce bir açıklama yapması gerekiyordu.
Gözlerim Sophie'ye kaydı. Soğuktan burnu akıyor, çenesi titriyordu. Yine de ne kadar üşüdüğünü umursamıyordu. Sevgilisinin elini sımsıkı tutarken içi sıcacık olmalıydı. Bütün gün neden gülümseyip durduğunu şimdi anlıyordum. Sophie, sevgilisinin yaşadığını öğrenmişti. Onun adına sevinmeliydim, Chester yokken nasıl perişan olduğunu hatırlıyordum. Onu teselli eden yine ben olmuştum. Ama sevinemiyordum işte. Şimdi nerede hata yaptığımı, neden onun yerinde benim olmadığımı sorguluyordum. Sophie sevdiğine yeniden kavuşmuştu. Ben ise sevdiğim herkesi toprağa vermiştim.
"Kafan karışmış olmalı."
Düşüncelerimden sıyrılarak yeniden Chester'a baktım. Öfkelendiğimi anlamış mıydı, merak ediyordum.
"İyi bildin." dedim tersler gibi, "Kafam karışık. Çünkü senin cenazeni gördüm. Ölmüştün."
"Açıklayacak çok şey var." dedi Chester, sonra etrafına şöyle bir bakındı, "Ayaküstü olmaz. Şöyle oturalım mı, ne dersin?"
Chester, cevabımı beklemeden Sophie'yle birlikte birkaç adım geriye gitti ve çatının üzerindeki çıkıntılardan birine oturdu. Sophie hemen erkek arkadaşına sokuldu, bana nispet yaptığını düşünmeye başlıyordum. Gidip ikisinin karşısına oturdum.
Chester başını göğe kaldırdı, ay ışığı hastalıklı gözlerinde dans ediyordu.
"Tuhaf değil mi?" diye sordu, yeniden bana baktığında gökyüzünün bir parçası gözlerindeydi sanki, "Bundan kısa bir süre önce Ivan'la aynen böyle çatıda oturuyordunuz. Size paraşütle bir mektup göndermiştim." Güldü, "Benden nefret ediyordunuz."Zorlukla yutkundum, bir titreme dalgası sırtımda gezindi. Chester'ın, Ivan'ı öylece anması adi bir davranıştı. "Komik mi?" diye sorduğumda sesim titredi, "Hayatımızı bir cehenneme çevirmek hoşuna mı gidiyordu?"
"Chester bir şey yapmadı." diye savunmaya geçti Sophie, delicesine âşık her kız gibi o da sevgilisinin asla hata yapamayacağına körü körüne inanıyordu.
"Hayır." Chester, Sophie'yi susturdu. Sesindeki pişmanlığı seziyordum. "Haklı. Kendi iyilikleri için olsa bile onlara çok şey yaşattım."
"İyiliğimiz için..." dedim, tıslar gibi gülerek. Chester'ın söylediği her şey hakaret gibi geliyor, gururumu incitiyordu. "Yaptığın hiçbir şey iyiliğimiz için değildi. Eğer öyle olsaydı o şimdi hâlâ-"
Devam edemedim, bir anda ayağa fırladım, arkamı dönüp birkaç adım uzaklaştım. Öfkeden ve üzüntüden titreyerek yürümeye başladım, çatının kenarına gelince durdum. Aşağıdaki uçsuz karanlığa baktım önce, sonra kollarımı etrafıma doladım. Montun kaygan kumaşını avuçlarımda hissettim, başımı montun yakasına gömdüğümdeyse bir kez daha kokusunu duydum.
O benimleydi.
Nerede olursam olayım benimle olacak. Çünkü onu her zaman kalbimde taşıyacağım. Korktuğumda, sevdiğimde ve sevindiğimde, en çaresiz anlarımda, kafam karıştığında, canım sıkıldığında, ağladığımda ve güldüğümde, her zaman ve her daim, aklımın bir köşesinde, yüreğimin tam ortasında duracak.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
A0023
Bilim KurguOn altı yaşındaki Reena zamanda donduruldu. Yıllar sonra gözlerini yeni bir dünyaya açtı. Ait olduğu medeniyet yok olmuş ve geriye yalnızca bir ülke kalmıştı; Ocria. Reena, geçmişinin sır perdesi aralamaya çalıştıkça kendisini daha büyük bir çıkmazd...