Bölüm 32 - Flamitra
O gece gözüme bir damla uyku girmedi. Yatağın üzerinde bir ceset gibi dümdüz yatıp tavanı seyre dalmıştım, ancak aklım kesinlikle orada değildi. Günün tamamını Ivan'la geçirdikten sonra yollarımızı ayırırken bana "Fazla düşünme, sadece uyu." demişti ama ben, söylediğinin tam tersini yapmıştım. Her şeyi enine boyuna, her ayrıntısıyla düşünüp kafayı yiyecek hâle gelmiştim.
Gecenin karanlığını söken ilk ışığı penceremden görüp yatağımda doğrulmaya çalıştığımda uzuvlarımın saatlerce hareketsiz kalmaktan uyuştuğunu fark ettim. Oturup ayaklarımı aşağı sarkıttım. Başım çatlayacak gibi ağrıyordu, omuzlarıma çökmüş bir yorgunluk vardı ama bunları yok saymamı sağlayan bir heyecanla dolup taşıyordum.
Kısa sürede hazırlanıp odamı sessizce terk ettim ve hâlâ nispeten karanlık olan koridor boyunca hızlı hızlı yürüdüm. Ivan'ın odası benimkinin bir kat aşağısında kalıyordu, bu yüzden asansör yerine merdivenleri kullanarak aşağıya indim. Odasının önüne gelince trampet çalar gibi ritmik bir şekilde kapıya vurdum. Birkaç dakika sonra kapı açılmıştı ve karşımda uykudan yeni kalkmış hâliyle Ivan duruyordu.
"Hadi." dedim sessizce.
"Erken değil mi?" diye sordu, gözlerini ovuşturarak.
"Daha fazla sabredemeyeceğim."
Ivan anladığını belirtir gibi başını salladı, sonra eliyle biraz beklememi işaret edip odasına girdi. Kapı aralığından eğilip baktığımda yerdeki kıyafet yığınını dağıttığını gördüm. Giyineceğini fark edince hemen başımı geri çekip sırtımı kapıya çevirdim.
"Tamam, gidelim."
Kapısını kilitleyip yürümemi işaret etti ve birlikte asansöre ilerledik. Çağırma tuşuna basarken "Tüneller demişti, öyle değil mi?" diye sordum.
Ivan başını salladıktan sonra kocaman esnedi. O sırada asansör gelmişti. İçeri girip zemin katı tuşladım, Ivan da peşimden geldi.
"Erken yattın herhalde." dedi Ivan ve yeniden esnedi. "Fazla dinçsin."
"Uyumadım." dedim, asansör kapılarını kapatma tuşuna ısrarla basarak.
"Şaka yapıyorsun."
"Düşünmekten uyuyamadım bir türlü."
"Sana özellikle düşünme demiştim."
"Evet, söylemesi kolay." Asansörün duvarına yaslanıp başımı geriye yatırdım. Ivan bir şey söyleyecek gibi oldu ama sonra vazgeçmiş gibi başını yere eğdi. Onun da en az benim kadar heyecanlı ve tedirgin olduğunu biliyordum.
Zemin kata ulaşıp asansörden inene dek bir daha konuşmadık. İkimiz de yolu biliyorduk, bu yüzden tünellere giden merdivenlere ulaştığımızda kaybolacağımız konusunda endişeli değildik.
"Buraya en son geldiğimde," dedi Ivan ve merdivenin son basamağında durup tünele doğru baktı. "hoş şeyler olmadı."
"Emin ol, benim de burasıyla ilgili hiç iyi bir anım yok." dedim ve nasıl yakalandığımızı, sorguya götürülüşümüzü, oradaki işkenceyi ve serbest bırakıldığımızda karşılaştığımız yanmış odayı hatırladım birer birer. Belki sadece aklımın bir oyunuydu ama duman kokusunu hâlâ aldığıma yemin edebilirdim.
Ivan yanıma geldi ve 'Hazır mısın?' der gibi baktı. Başımı salladım, koluna tutundum ve tünelin içine doğru yürümeye başladık.
Her şey çok tuhaftı. İki ay önce buraya bir daha asla geri dönmeyeceğimi düşünüyordum ama şimdi, karanlık tünelin içinde yol alıyordum. Üstelik Ivan'la birlikte. Beni bu ana getiren her şeyi hatırlayıp kafamda sonsuz bir düşünce zinciri oluşturmuştum ki Ivan aniden durdu ve dikkatim dağıldı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
A0023
Science-FictionOn altı yaşındaki Reena zamanda donduruldu. Yıllar sonra gözlerini yeni bir dünyaya açtı. Ait olduğu medeniyet yok olmuş ve geriye yalnızca bir ülke kalmıştı; Ocria. Reena, geçmişinin sır perdesi aralamaya çalıştıkça kendisini daha büyük bir çıkmazd...