Bölüm 20 - Mosdero
Ocria güneşi, arkasında bıraktığı kızıllığı umursamaksızın alçalırken, yeşilliğiyle göz doyuran çalılıklarla renklendirilmiş sokak üzerinde yürüyordum. İçimde, fırtına sonrasındaki durgunluğa çok benzeyen huzursuz, bitkin ve terk edilmişim gibi bir his vardı, fakat bunun yeni ya da hayret verici bir şey olmadığının farkındaydım. Ne de olsa, tüm gece Camden'ı düşünerek yüreğim çatlayana kadar ağlamıştım. İçimde barındırdığım tüm hisler yitene ve gözlerimin ürettiği sıvıya karışıp bedenimden atılana dek durmadan, üzerimdeki yorgan git gide ağırlaşıyormuş gibi hissederek ve nefesimle ısıttığım, karbondioksit dolu o küçük hava haznesinde boğulacak gibi olana dek ağlamaya ara vermemiştim. Ne Ocria, ne Mateusz, ne de benden çizmemi istediği haritayı umursuyordum. O an için sadece tek bir gerçeklik vardı; Camden gitmişti. Camden son veda dediğinde, gerçekten son kez vedalaşmıştık ve bir kez daha, elimden ağlamak dışında bir şey gelmemişti. Dün geceyi hatırlamak ağzımda acı bir tat oluşmasına sebep olduğu için yüzümü ekşittim.
"İyi olduğuna emin misin?" diye sordu Misty, kaldırım çizgilerine basmamaya çalışır gibi hoplayarak. Sırt çantasına askılarından asıldığı için yukarı doğru kaymış ve ense bitimindeki saçlarıyla kesişmişti. Ağır ve buğulu göz makyajının gizlemeyi beceremediği endişeli bakışlarını fark edebiliyordum.
"İyiyim." dedim, dalgınlıkla başımı sallarken. Misty'yi özel hayatıma, olduğundan fazla dâhil etmek istemiyordum. Camden için yas tuttuğumu bilmesine gerek yoktu, ya da o sırada aklımdan geçmekte olan diğer milyonlarca düşünceyi öğrenmek zorunda değildi. Misty, düşünsel sınırlarımı geçmese, bu herkes için daha iyi olurdu.
"Yemek konusunda endişeleniyorsan-" diye lafa başladı Misty, tavsiye verirmiş gibi bir edayla.
"Hayır." diyerek sözünü kestim. Yemek konusunda endişelenmiyordum. Bir gün önce olsaydı, en büyük endişem bu olabilirdi; yeğenimi bir kere daha görecek olmam, sinir krizi geçirme ihtimalim, jambonlu çilekli sandviç ya da dijital kapılar... Fakat dünün ardından, artık hiçbir şey o kadar da önemli gelmiyor ve bunların hiçbiri beni ürkütmüyordu. Aksine, daha ürkütücü şeyler keşfetmişken bunlardan ürkme düşüncesi aptalca geliyordu.
Misty'nin bir açıklama yapmamı beklermiş gibi baktığını fark ettiğimde, ne zamandır bana bakıyor olduğunu merak ederek ekledim. "Sorun yemek değil, cidden... Sadece, aklımda çok fazla şey var."
"Bana anlatabilirsin, biliyorsun." dedi Misty, bunu dile getirmek zorunda kaldığı için bile alınmış gibiydi. Bakışlarının haykırdığı 'BANA GÜVENEBİLİRSİN' sözüne karşın, içimden hiç de ona güvenmek gelmiyordu. Misty, her ne kadar aksine inansa da, sırlarımdan bahsedebileceğim ya da öylece sorunlarımı anlatacağım biri değildi. O sadece Misty'ydi ve öyle kalmalıydı.
"Teşekkür ederim." diyerek kestirip attım, bunun fark edilebilir olduğunu umarak. Misty, konuyu kapatmaya çalıştığımın görmeli ve üstelememeliydi. Her ihtimale karşı önlem alarak adımlarımı hızlandırdım. Onu geride bırakmak, "Benimle konuşma." demenin bir başka şekliydi ne de olsa.
Ayaklarımın altında parlayan kristal kaldırıma bakarken kendimi bir rüyada gibi hissediyordum. Güzel olanlardan değil, son derece inanılmaz olanlardan, insanlara anlattığınızda uydurduğunuzu düşünecekleri kadar ilginç olanlardan biri... Sık sık, kendimi tüm yaşananların hayal gücümün ürünü olup olmadığı konusunda sorgularken buluyordum. Ama yaşananlar, bir rüya ya da hayal bile olamayacak kadar fazlaydı benim için. Buna bile inanamıyorken, tüm bunların gerçek olduğuna nasıl inanabilirdim ki?
Sonra durup düşünüyordum ve parçalar yerlerine oturuyordu yavaşça. Gerçek olmalıydı; çünkü Mateusz'la yaşadıklarımı uydurmuş olamazdım. Ivan'la beni bir odaya götürdüklerini, orada güvenlik kayıtlarıyla oynadıklarını ve en önemlisi, izlenip dinlendiğimizi söylediklerini hayal etmemiştim. Benden bir harita çizmemi istemeleri de, kesinlikle, zihnimin saçmaladığı bir şey değildi. Mateusz ve Ivan, Sistem'in onaylamayacağı bir iş çeviriyorlardı ve bunu bana açıklamakta gönülsüz olsalar bile, öğrenmenin bir yolunu mutlaka bulacaktım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
A0023
Science FictionOn altı yaşındaki Reena zamanda donduruldu. Yıllar sonra gözlerini yeni bir dünyaya açtı. Ait olduğu medeniyet yok olmuş ve geriye yalnızca bir ülke kalmıştı; Ocria. Reena, geçmişinin sır perdesi aralamaya çalıştıkça kendisini daha büyük bir çıkmazd...