Bölüm 29 - Ölüme Kalmayacaktır Bu Dünya

18.6K 1.3K 679
                                    

Bölüm 29 - Ölüme Kalmayacaktır Bu Dünya

"Bayan Becker, beni duyuyor musunuz?"

Gözlerimi açtım ve bulanıklık dağılırken yüzümün biraz ötesinde hiç tanımadığım başka bir yüz olduğunu fark ettim. Sahibi olan adam yattığım yere doğru eğilmiş, kocaman hastalıklı gözleriyle bakıyordu suratıma. Yeniden konuştuğunda sesi dublajlı gibiydi, söyledikleri dudaklarıyla uyuşmuyordu.

"Ha, uyandı! İşe yarayacağını düşünmemiştim!"

Nefesindeki alkolün kesif kokusunu alınca yüzümü buruşturdum. Bu sırada adam doğrulmuştu, artık onu daha net inceleyebiliyordum. Göz yoran parlak renkte giysiler giyinmişti ve ellerini bir fareninkiler gibi göğsünün önünde, birbirlerine yakın bir şekilde tutarak sırıtıyordu.

Sonra başını geriye çevirip oradaki birine işaret verdi. Adamın arkasından çıkan kişi ufak tefek bir kadındı. Yüzü bana 70 yıl öncesinde gördüğüm bir fotoğrafı anımsatmıştı. Kadın, Güney Amerika'ya has hayvanların bulunduğu bir kitapta gördüğüm uzun burunlu maymunlarına tıpatıp benziyordu. Üzerinden bu kadar zaman geçmiş olmasına rağmen bu görüntüyü unutmamış olmam gülünçtü, ancak o an için gülmek yapacağım en son şeydi.

Kadın elini ona epey bol gelen yeşil bir paltosunun cebine daldırıp ufak, gri bir küre çıkardı ve onu havaya fırlattı. Küre havaya yükselince sanki görünmez kanatları varmış gibi süzülmeye başladı. Üstünde ufak bir mercek beliriyordu. Tıpkı birinin gözbebeğine dikkatle bakıldığında görülebileceği gibi bu mercekte de yansımamı görmüştüm.

Küre beni izliyordu ve şimdi etrafımda iri bir sinek gibi vızıldayarak dolanmaya başlamıştı.

"Vızkatopa aldırmayın, sadece en iyi açınızı bulmaya çalışıyor." dedi adam, dublajlı sesiyle. İlgimi yeniden ona verdiğimde sadece duruşunun değil, yüzünün de bir fareye benzediğini düşündüm. Sonra o konuştuğunda duyduğum ikinci, kendi dilimde olmayan ses üzerine düşündüm biraz da. Bunun gerçekleşmesini sağlayacak yalnızca bir şey olduğunu biliyordum ve en son hatırladığım kadarıyla bu şeyden kurtulmuştum. Emin olmak için sağ elimi kaldırıp kulağıma götürmeye çalıştım ama beceremedim, çünkü kolum oynamıyordu. Kolumu zorlamak yerine diğer elimle yokladım. Cismi hissettiğimde yüreğim hopladı. Tahminimin doğru çıkması beni ürkütmüştü, çünkü bunun ne anlama geldiğini biliyordum. Bu, birileri bana yeni bir çevirici takmış demekti.

Ben bunları düşünürken kürenin merceğinden bir ışık çaktı. Önce gözlerim kamaştı, sonra ise hiçbir şey göremez oldum. Bu ani körlük içimdeki paniği tetiklerken adam konuşmaya devam ediyordu.

"Hemen başlayalım, pek vaktimiz yok. Öhöm... Bayan Becker, öncelikle yaşananlar için ne kadar üzgün olduğumu söylemeliyim. Sizi öyle iyi anlıyorum ki!" Adamın samimi olup olmadığını anlamaya çalıştım. Fark etmem uzun sürmemişti. Adamın sesinde sempati değil, iflah olmaz bir açlık vardı.

Gözlerimi birkaç kez kırpıştırarak yeniden, sırf bu adam hakkında vardığım yargıyı görsellikle teyit etmek için görmeye çalıştım. Ancak bu nafile bir çabaydı, gözlerimi yakan parlak bir karanlık ve onları kapatınca da göz kapaklarımda beliren renkli şekiller dışında başka bir şey yoktu. Sonrasında paniklemeyi keserek işitme duyuma güvendim, beni şimdilik en az o yanıltacak gibi duruyordu. Seslere kulak kesildiğimde tekerlekli bir şeyin sürüklendiğini duydum. Sonra da biri, bir şeyin üstüne oturmuştu; havası kaçan bir yastığın sesi geldiğinde anlamıştım. Alkolik fare adam, nefesini yüzüme çarpa çarpa konuşmaya devam etti. "Trajedi, büyük bir trajedi. Elbette, sağ kalan tek kişi olarak nasıl hissettiğiniz hakkında sizinle bir röportaj ya-"

A0023Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin