Bölüm 22 - Chester

15.6K 1.4K 266
                                    

Bölüm 22 - Chester

"Hey Reena, baksana!"

Sophie'nin rahatsız edici sesi ensemden tırmandığında, yapılacak en iyi şeyin onu duymazdan gelerek önümdeki kitaba yoğunlaşmak olduğunu biliyordum. Yine de, sadece ondan biraz daha nefret edebilmek için başımı kaldırdım ve grubuyla beraber etrafımdan dolaşmasını bekledim. Karşıma geldiğinde bana tepeden bakıyordu; oturduğum bank ve giydiği topuklu ayakkabılar yüksekliklerimizi dengesizleştirmişti.

"Sümsük arkadaşın nerede?" diye sordu, kaşlarını kaldırarak.

"Artık benimle konuşmadığınızı sanıyordum." diye mırıldandım, elimdeki kitabı kapatırken.

"Öyleydi canım, ama..." Paisley'nin kötücül bir heyecanla başladığı sözünü Sophie yarıda kesti.

"Sana konuşma hakkı verdiğimi hatırlamıyorum Paisley." dedi, gözlerini kıza dikerek. Paisley'nin yeterince korktuğundan emin olduğunda tekrar bana döndü. "Agresifliği bırak Reena, sadece sana Misty'nin yerini sordum. Onun senin kuyruğun olduğunu sanıyordum."

"Bu konuda uzmansın, öyle değil mi?" diye sordum, gözlerimle etrafını sarmış olan kızları işaret ederek. Kötülüklerini onaylamaları için her zaman yanında bir avuç Ocria kızı tutması acınasıydı. Kızların her biri kafaları kadar boş bakışlarıyla, ağır makyajlı yüzleriyle ve cüretkâr kıyafetleriyle Sophie'nin kopyaları gibi duruyorlardı.

"Misty'ye seninle arkadaş olmaya devam ederse popülerliğini tehlikeye atacağını söylemiştim." dedi Sophie, söylediğim şeyi umursamayarak. "Sanırım bu yüzden yanında değil. Sümsük olabilir ama aklı çalışıyor."

"Ve sen, kimin aklının çalıştığı konusunda hüküm verebileceğini düşünüyorsun." dedim, kucağımdaki kitabı bilinçsizce sıkarak. Ona karşı duyduğum tiksintiyi –ya da öfkeyi- saklamakta zorlanıyordum.

"Evet, mesela seninkinin çalışmadığını söyleyebilirim." dedi Sophie ve meydan okuyan bir adım atarak yüzüme doğru eğildi. "Çalışsaydı, beni karşına almaman gerektiğini bilirdin."

O, kopyalarıyla gülüşmek için geri çekildiğinde, "Ne tatlı bir özgüvenin var." diye mırıldandım.

Başını çabucak çevirip tekrar bana baktı ve "Ne dedin?" diye sordu. Ses tonlamasından bunun bir tehdit olmadığını anlamıştım. Söylediğim şeyi gerçekten de tam olarak duymamıştı ve bu, bir bakıma işime geliyordu. Çünkü Sophie'yle okul bahçesinde tartışmaya girmek istemiyordum.

"Neden beni rahat bırakmıyorsun diye sormuştum." dedim, masum ve bir o kadar da yapay bir gülümsemeyle. Üzerime diktiği menekşe gözleri ensemdeki tüyleri ürpertmişti; bu kız gerçekten gözleriyle konuşuyordu.

"Neden sen görüş alanımdan defolmuyorsun?" diye karşılık verdi Sophie, söylediği her kelimenin etki bıraktığından emin olmaya çalışır gibi bir tonlamayla. Paisley ve diğer kopyalar da onunla bir olup hep birlikte gözleriyle üstüme nefret yağdırmaya başladıklarında burada durarak bu saçmalığa daha fazla katlanamayacağımı düşündüm. Zaten onlar gelmeden önce de kalkmayı düşünüyordum. Burada oturduğum sürede güneş yer değiştirdiğinden bank sıcacık olmuştu ve yapay bile olsa iklim, lehime işlemiyordu. Bu yüzden verilebilecek en iyi kararı verip kimseyle tartışmaya girmeden oradan ayrılmayı seçtim.

"Peki."

Bankın üzerinde duran çantamı çekip kitabımı içine yerleştirdikten sonra yavaşça doğruldum. Sophie ve kopyaları bu kadar itaatkâr olmamı komik bulmuşlar gibi gülüşmeye başladılar. Annemin sürekli tekrarladığı "En iyi cevap, cevap vermemektir." sözünü hatırlayarak öfkelenmeme engel olmayı denedim. Onlarla muhatap olmazsam istedikleri şeyi almazlardı ve belki de bu en iyisiydi. Bu düşüncelerle gitmek için hamle yaptığımda kendimi ansızın gelen bir yaşanmışlık hissi içerisinde bularak duraksadım.

A0023Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin