Bölüm 7 - GTT
Yüzüme kapanan kapıya bakmayı keserek arkamı döndüm ve pembe çimlerle kaplı ön bahçeden geçtim. Hava şimdi kararmıştı ve birbirlerinin aynısı olan banliyö evlerinin pencerelerinden ışıklar sızıyordu. İleri doğru baktığımda Lottie’yi, Rose’unkine benzeyen siyah bir aracın yanında dikilirken gördüm.
“Hadi Reena,” dedi Lottie eliyle aracın camında tempo tutturarak, “sırf ikinci bölge kapılarına yetişebilmek için hız sınırını geçmek istemiyorum.”
Adımlarımı hızlandırarak yanına ulaştığımda aracın kapısını açmıştı. Ben kendimi içeri atarken o da ön koltuğa yerleşti. Kapıyı çekerek kapattım. Lottie de bir iki tuşa basarak önce emniyet kemerlerimizi oluşturmuş, ardından da arabayı çalıştırmıştı. Daha sonra ise oturduğu koltuğu yan tarafındaki ufak kolu çekti ve koltuk mekanik sesler çıkararak yavaşça dönmeye başladı. Saniyeler içerisinde benim oturmakta olduğum koltukla yüz yüze gelmişti. Şimdi tam karşımda oturmakta olan Lottie’yi hayrete kapılmış bir şekilde izliyordum. Bunu fark ettiğinde “Otomatik sürüş,” dedi kısaca. “meyve ister misin?”
Şimdi araç kayarcasına ilerlemeye başlamıştı. Öyle sarsıntısız gidiyorduk ki hareket ettiğimizden neredeyse şüphe edecektim. Ben bunları düşündüğüm sırada Lottie koltuğun yan kısmındaki boşluğa yerleştirilmiş kutuya benzeyen şeyi açmıştı ve içerisinden bir tabak çıkarıyordu. Tabağın üzerinde küp küp kesilmiş ve kürdanlara geçirilmiş renkli şeyler vardı. Lottie tabağı yüzüme doğru yaklaştırdığında bunların az evvel bahsettiği meyveler olduğunu varsaydım. “Alsana,” dedi Lottie kibarca gülümseyerek. En yakınımdaki sarı küpe uzanıp alırken “Tam olarak kaç bölge var?” diye sordum. Bu soru neden ansızın aklıma gelmişti, ya da nasıl öylece sorabilmiştim, kendim de bilmiyordum.
“Üç,” dedi Lottie kürdanından tuttuğu turuncu meyveyi yemeden hemen önce. Ben de kendi meyvemi ağzıma götürdüm. Dilime değdiği anda önce uyuşmasını sağlamış, sonra ise ağzıma ekşi bir tat yaymıştı. Yüzümü buruşturarak Lottie’ye saygısızlık edemeyeceğimi bildiğimden yapabileceğim en mantıklı şeyi yaptım ve meyveyi çiğnemeden yutuverdim.
“En kötüsünü aldın.” dedi Lottie kıkırdayarak. Ardından kürdanı tabağın üzerindeki özel bölmeye yerleştirirken ekledi, “Bir de turuncuları dene.”
"Teşekkürler, daha fazla yiyebileceğimi sanmıyorum.” diye mırıldandım elimi mideme bastırarak.
“Ne dedin?” diye sordu Lottie ikinci meyve küpüne uzanırken. “Öyle alçak sesle konuşuyorsun ki ne dediğini anlamıyorum.”
“Önemli bir şey değil,” diye mırıldandım omuzlarımı silkerek. Lottie yine ne dediğimi duymamıştı büyük ihtimalle, fakat beden dilimden bir anlam çıkarmış olmasını umuyordum.
“Dediğim gibi, üç tane bölge var.” dedi Lottie diğer bir kürdana uzanarak. “Şimdi birinci bölgeden çıkacağız.” Başımı sallayarak onayladım. Onun meyvesini çiğnemesini izlerken bir yandan kendi elimdeki kürdanı parmaklarımın arasında çevirmeye başlamıştım. Zihnimi kemiren soruları dile getirmem için bundan daha iyi bir zaman olamazdı, fakat nereden başlayacağımı bilemiyordum.
“Başına gelenler için üzgünüm.” dedi Lottie kısa bir sessizliğin ardından. Hemen sonra sempatik bakışlar takınarak ekledi, “Neler yaşadığını ancak tahmin edebiliyorum.”
Rahat bir tavırla omuzlarımı silktim, çünkü ona vereceğim bir cevabım yoktu. Fakat soracağım tonlarca şey olduğu su götürmez bir gerçekti. Az sonra derin bir nefes aldım ve sesimin tuhaf çıkmamasını umarak sorularımdan birini ve şüphesiz o anda en çok merak ettiğimi salıverdim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
A0023
Science FictionOn altı yaşındaki Reena zamanda donduruldu. Yıllar sonra gözlerini yeni bir dünyaya açtı. Ait olduğu medeniyet yok olmuş ve geriye yalnızca bir ülke kalmıştı; Ocria. Reena, geçmişinin sır perdesi aralamaya çalıştıkça kendisini daha büyük bir çıkmazd...