Bölüm 12 - Kurtarıcılar
Karanlık koridorda ilerlemeye devam ettim. Jen görüşmenin nerede yapılacağını söylemeyi unuttuğu için uzun bir süre boyunca Tesis’in altını üstüne getirmiş ve en sonunda bir görevliye sormayı akıl ederek toplanma yerini öğrenmiştim. Görüşme ikinci katta bulunan diğer bir dinlenme salonunda yapılacaktı ve ben tam da oraya gidiyordum.
Az evvel yaşadıklarımı düşündüm; henüz olanların etkisinden çıkamamıştım. Sonuçta her gün böyle rezil olmuyordum. Şimdi düşününce yemekhanede saçmalayan, her şeyi yüzüne gözüne bulaştıran o kız ben değilmişim gibi geliyordu. Ya da ben kendimi buna inandırmaya çalışıyordum, çünkü ne zaman yaşadıklarımı gözümün önünde yeniden canlandırsam kendimi yerin dibine geçmişim gibi hissediyordum. Eminim Camden yanımda olsaydı benimle fena dalga geçerdi.
Sonunda dinlenme odasına ulaştığımda kendimi bitkin hissediyordum. Bugün benim için zor ve fazla aksiyonlu bir gün olmuştu ve tek istediğim şu görüşmeyi de sorunsuz atlatabilmekti. Fakat unuttuğum bir şey vardı, o da Reena Becker için işlerin asla istediği gibi gitmediğiydi.
Zihin yorgunluğunun getirdiği dalgınlıkla içeri girdim. Uykudan yeni kalkmışçasına uyuşuktum ve tam da bu yüzden bana doğru koşturan kişiyi zamanında fark etme olanağını yakalayamamıştım.
Tişörtümün yakasından kavrayarak beni yan tarafımdaki duvara yapıştırmasıyla karşımdaki kişiye baktım; bu bir burun mesafemde duran, öfkeden gözü dönmüş o kirpi saçlı çocuktan başkası değildi.
“Öylece kaçıp gidebileceğini mi sandın hergele?” diye sordu yüzüme tükürükler saçarak. Ondan kurtulmak için debelenmeye başladım. O ise beni, sırtımı verdiğim duvara kısa aralıklarla çarparak etkisiz hâle getirmeye çalışıyordu. Ellerimle onun yakamdaki eline uzandım, ancak öyle sıkıyordu ki çözmek neredeyse imkânsızdı. Benim çaresizliğim onu eğlendirmiş gibi kısa bir kahkaha attıktan sonra karnıma sert bir yumruk geçirdi.
Hissettiğim muazzam acı soluğumu kesmişti. Midem takla atarak nefes borumu tıkamış gibi, karnımda kocaman bir çukur açılmış ve hatta çocuğun yumruğu arkamdaki duvarı da delip geçmiş gibi hissediyordum. İnleyerek iki büklüm bir hâl alıyorken çocuk yakamdan sertçe çekerek beni yeniden doğrulttu. Şimdi tişörtüm beni boğmaya başladığından gerçekten nefes almakta güçlük çekiyordum.
“Ne oldu ceset, canın mı acıdı?” diye sordu çocuk sadist bir şekilde sırıtarak. “Ama merak etme, bu yarasa suratını tanınmaz hâle getirdiğimde can acısı neymiş göreceksin!”
Boşta olan elini sıkarak geriye doğru çekti, sallayacağı yumruğun pozisyonunu ayarlamaya çalışıyor gibiydi.
Yumruğuna bakarken önümdeki iki saniye içerisinde yaşayacağım acıyı hayal ettim, hemen sonra ise gözlerimi istemsizce yumarak kaderimi kabullendim. Yüzüm dağılıncaya kadar dayak yiyecektim ve aslında bu pek umurumda değildi. Tamam, bu bir yalandı. Elbette dayak yiyip yememeyi umursuyordum, ancak iyi tarafından da bakabilirdim. Zaten o andaki ölü görünümümle de pek güzel değildim, bu yüzden hasar alacak yüzümün hayatıma renk katabileceğini düşünüyordum. Hem belki yeterince dağılmış bir yüze sahip olursam bir sirkteki ucube çadırında çalışabilirdim. Böylece herkesin benden beklediği o yeni hayatı da edinmiş olurdum. Kendime yeni bir yol çizer, adımı değiştirir ve korkunç görünüşümle para kazanırdım. Gelecek planlarımı bozabilecek tek şey Ocria’da sirk olup olmadığını bilmememdi.
Olabilecekleri zihnimde kurgularken, aslında kaderimi belirleyecek yumruğun yüzüme gömülmesini beklemenin verdiği korkuyla saçmaladığımın farkında değildim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
A0023
Science FictionOn altı yaşındaki Reena zamanda donduruldu. Yıllar sonra gözlerini yeni bir dünyaya açtı. Ait olduğu medeniyet yok olmuş ve geriye yalnızca bir ülke kalmıştı; Ocria. Reena, geçmişinin sır perdesi aralamaya çalıştıkça kendisini daha büyük bir çıkmazd...