Bölüm 56 - Dışarısı
A0023.
DENEK TANIMLANDI.
OCRİA DENEYİ SONLANDIRILIYOR.
Yazılar ağın üzerinde sadece birkaç saniye asılı kaldı. Sonra göz kamaştıran ışıltısı yitti ve karanlık yuttu harfleri. Karanlık, aynı zamanda içime derin bir korku salmıştı. Ne yaptığımı bilmiyordum, orada bulanan kimse bilmiyordu, A0023'ün hasta numaram olduğunu bildiklerinden de emin değildim fakat kimsenin gözünden kaçmayan bir gerçek vardı: Buna ben sebep olmuştum.
Ağ canlanmaya başlamadan önce düşündüğüm en son şey, tüm bunların benimle ne ilgisi olduğuydu. Sonrasında düşünmedim, sadece parmaklarımdaki kıpırtıya odaklandım. Avucumun içinden başlayıp koluma doğru yayılan sıcaklığın bedenimde izlediği yolu zihnimde takip ettim. Titreşen ateş büyüyordu ve ben cayır cayır yandığımı zannediyorum, öyle olmalı, fakat kıvılcımları göremiyorum. Elimi yapışıp kaldığı ağdan kurtaramıyorum.
Kıpırtılar, sadece birkaç saniyede Ocria'yı saran görünmez kubbenin her yerine varan şiddetli sarsıntılara dönüştü. Tabanlarımdaydı deprem, dizlerimdeydi ve bacaklarımdan tırmanıyordu. Artık Ocria'yı çevreleyen hayali ufuk çizgisi bile titreşiyordu.
Ben ise, Dünya elimin altında ufalanırken sadece seyrediyordum.
Tanıdık bir görüntü ve ona eşlik eden kırılma sesiyle özgür kaldım. Ağın dokunduğum kısmı, Ocria'daki diğer kapılar gibi şeritlenmeye başlamıştı ve şeritlenme kubbe boyunca hızla yayılıyordu.
Uyuşuk kollarım iki yanımda salınırken birkaç adım geriledim. Her şeyi görmek istiyordum, en ufak değişikliği, görüş alanım genişlerken gözlerim neredeyse başımın arkasına yuvarlanacaktı, nasıl bir açlıktı bu, içimdeki huzursuz meraka teslim olmuştum.
Bakışlarım tepemde yok olan sahte göğe kayınca kırılma sesinin nereden geldiğini anlamış oldum. Üzerinde, Ocria'da defalarca ve defalarca, kaldırımda, ağaçta ve çalılıkta gördüğüm dijital kesintiler vardı, parça parça belirmişti ve çatlaklarından mavi bir ışık sızıyordu, gerçek gökyüzü müydü bu?
Ne olduğunu anlamadım, bir an sonra herkesle birlikte yerdeydim, dev bir tırpanın biçtiği ekinler gibiydik, ayaklarımız yerden kesilmişti ve sırtlarımızın üzerine uzanmış, parçalanan gökkubbeyi seyrediyorduk.
Yere ağır çekimde düşmüş olsaydım, düşerken etrafımdaki insanlar benimle birlikte devrildiğini, giysilerle saç tellerinin havada bir an asılı kaldığını ve çığırtkan mavi bir ışığın evreni yardığını görebilirdim.
Mavi ışığı hâlâ görebiliyordum.
Üstümüze gerilmiş bir gök yoktu artık, geriye kalan son kesintiler de hiçliğe karışmıştı. Göz yoran ışıltılı mavi bir karanlıktı, nasıl mümkün olabilir, öncekinden daha yapay bir görüntü bu, gerçek gökyüzü olamaz, bu bir lamba, bir gece lambası. Bir gece lambasının içerisindeyiz.
Sahte gökyüzünün yok olmasını izleyen ilk saniyelerde, az önce kapının olduğu yerden yayılan beyazlık daha dikkat çekici bir hale geldi. Üstelik artık sadece beyaz değildi, serindi, üflüyordu ve sis kenarlarından içeri doğru kıvrılıyordu.
Sis kenarlarından içeri doğru kıvrılıyordu.
Kalbim gümbürderken kollarımla yerden destek alarak sırtımı doğrulttum. Karşımdaki açıklıktan bir esinti doğrudan yüzüme çarpınca heyecandan içim titredi. Bunun gerçek olduğunu biliyordum, yetmiş yıldır ilk defa, gerçek bir esinti değiyordu tenime. O boşluk artık görünmez bir ağ tarafından kapatılmamıştı. Açıklık artık açıktı, dışarıdan bir kesitti, Ocria'nın ötesinde yatan gerçekten bir kesitti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
A0023
Science FictionOn altı yaşındaki Reena zamanda donduruldu. Yıllar sonra gözlerini yeni bir dünyaya açtı. Ait olduğu medeniyet yok olmuş ve geriye yalnızca bir ülke kalmıştı; Ocria. Reena, geçmişinin sır perdesi aralamaya çalıştıkça kendisini daha büyük bir çıkmazd...