İnsanoğlu bencildir. Her zaman daha fazlasını ister.
Pişmanlıktan kafamı duvarlara vurmak istiyordum. Ah! Neden bunları anlattım ki? Neden?
"Sadece daha fazla kaçamadım. Evet, nedeni bu." diye fısıldadım kendime. "Ama ya kötü bir şey olursa?" Hayır! Bunun için hazır değilim hem de hiç!
"Aybüke, iyi misin?" Gönül Hanım'ın endişeli sesi beni düşüncelerimden sıyırdığında anlamayarak yüzüne baktım. "Kendi kendine bir şeyler söylüyorsun ve baya endişeli görünüyorsun. Korkutuyorsun beni."
"İyiyim, sadece birkaç mesele takıldı aklıma." dedim rujları renklerine göre sıralarken gülümseyerek.
"Bugün başka işimiz kalmadı. Etrafı toplayınca oturacağız sadece. O zaman dinlenirsin sende canım."
Saat zaten 4'e geliyordu. Saatlerdir içimdeki korku ve pişmanlıkla 'keşke söylemeseydim' diye kendi kafamın etini yiyordum. Ama olan olmuştu ve bir daha geçmişe gidebileceğimi sanmıyordum.
Etrafı toparlama işini de bitirdiğimizde kenardaki koltuğa oturup başıma kötü bir şey gelmemesi için içimden dualar ediyordum. En son ne zaman bu kadar korkmuştum?
"Bir şeyler içmek ister misin?" Kafamı kaldırıp bana içeceklerle ilgili seçenekler sunan Gönül Hanım'a baktım. Ama canım hiçbir şey istemiyordu. Kafamı olumsuz anlamda salladığımda yanıma oturup elini omzuma koydu. "Bir sıkıntın mı var tatlım?"
Parmaklarımı kütletip gerinirken tekrar kafamı olumsuz anlamda salladım. "Sadece biraz bunaldım sanırım. Biraz dışarı çıkıp gelsem nasıl olur? Bir sorun olmaz değil mi?"
Tek derdimin bu olduğuna inanmış gibiydi çünkü yüzünde 'bu muydu yani?' diyen bir ifade vardı. "Tabi git sen. Ne de olsa herkesin programı dolu şu an zaten. Bizlik bir durum yok."
"Tamam o zaman. Bir şey olursa ararsın. Teşekkür ederim." deyip gülümserken cep telefonumu da alıp makyaj odasından çıktım.
Şirket kapısından çıkıp yakındaki parka doğru yürümeye başladım. Biraz hava alıp kendi zihnimdeki sesler yerine çocukların bağrışmalarını duymak daha iyi olurdu eminim. Temmuz ayının tenimi hafiften yakan güneşine arkamı dönüp banka oturduğumda salıncak için kavga eden çocukları izledim. Yanında hemen bir tane daha boş salıncak varken neden bu salıncak için kavga ediyorlardı ki? Kendimi bile anlayamıyorum, o çocukları nasıl anlayayım?
"Oldukça düşünceli görünüyorsun." Atalay? Burada ne işi vardı? Şaşkınlıkla ona baktığımda yüzündeki gülümsemesi genişlediğinde bende gülümsedim. İnsanların ona "soğuk" gibi lakaplar takmasını anlayamıyordum. Gülüşü bile iç ısıtıcıydı.
"Burada ne yapıyorsun?" dedim.
"Sadece hava almak için çıkmıştım. Uzaktan düşünceli bir Aybüke görünce uğrayayım dedim." dedi yanıma otururken. Uzaktan öyle mi görünüyordum? "Yoksa baloncuk olmaktan mı korkuyorsun?"
"Ne baloncuğu?" Bir dakika? Bu konuşma neden bana tanıdık geliyor? Olamaz! "Sen yoksa?" Kocaman açılmış gözlerle ona baktığımda gülmeye başladı. Güldüğünde yanağında derinleşen gamzesi oldukça sevimli duruyordu! Aklımı çok çabuk karıştırıyor bu çocuk! Hayran olmak aklımı kaçırmama sebep olacak bir gün.
"Sadece biraz kulak misafiri olduğumu itiraf edeceğim. Gerçekten gelecekten mi geldin? Kaç yaşındasın?" Bunu hakkında böyle çok rahat konuşması garip değil miydi? Kim böylece kabullenir ki?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Senin SİHRİN Olacağım
FantasyTanrı'nın bana verdiği ikinci bir şanstı belki de. Bu ikinci şansı pişman olmadan değerlendirebilecek miyim? Kötü bir gecenin sonunda ne olabilir ki? Aybüke de sadece evine gidecekti ama kader onu evine değil başka bir evrene götürdü ve en büyük ha...