SSO - 25

366 35 218
                                    

Ceza ya da ödül... Hangisi olacağı kaderin kararıydı. O yüzden üzülme artık. Senin suçun yok.


İhtiyacım olan tüm belgeleri hazırladıktan sonra giyinmiştim ki kendimi kusmak için alelacele lavaboda buldum. Makyajımı yeni yapmıştım! Baş dönmesinin geçmesini beklemek için biraz oturup bekledim. O sırada parmaklarımla bileğimi ölçtüm. Günden güne bileklerim bile inceliyordu sanki. İstesem diyet ile bu kadar incelemezdim. Yarım yamalak güldüm kendime. Daha sonra kapının ardından daha dün astığım fotoğraf çerçevesine baktım. "Her şey iyi olacak." diye fısıldadım kendime. Belki de sadece kendimi kandırmak istiyordum.  Sonuçta insan sonunu bilmediği bir tünelde her zaman korkardı. İnsanız sonuçta.

Üstümü değiştirip makyajımı tazeledikten sonra sonunda şirkete gelmiştim. Ortalık oldukça hareketli görünüyordu. Son baharın  hala sıcak günlerini yaşıyorken yeni albümler, diziler ve filmler için koşuşturuyordu herkes. 

Asansöre binip Turgut Bey'in odasının önüne geldiğimde kendimi olabilecek her şeye hazırladıktan sonra kapısını biraz gürültülü şekilde tıklattım. Girmemi söyledikten sonra içeriye girdim.

"İyi günler Turgut Bey." dedim sesime sevecen bir ton katarak. 

"Sana da iyi günler Aybüke. Uzun zamandır seni görmüyordum." Herkes de bunu söylüyor. 

Karşısındaki koltuğa oturmam için işaret ettiğinde oturdum ve elimdeki istifa dilekçemi ve sağlık raporlarımın olduğu belgeyi ona doğru uzattım. "Sizinle bir şey konuşmalıyım." dedim artık ciddileşerek.

Soru sorar gözlerle anlamayarak bana ardından da kağıtlara baktı. Gözlüğünü takıp önce istifa dilekçesini okudu. Yine hala konuşmadan sağlık raporlarına baktı. "Üzgünüm Aybüke ama ben okulda pek başarılı bir öğrenci değildim. Ne demek oluyor bunlar?"  dedi gözlerine kağıtları biraz daha yaklaştırırken. Böyle daha iyi anlayabileceğini mi sanıyordu yoksa gözleri çok mu bozuktu? 

"İşten ayrılmam gerekiyor." dedim gerginlikten parmaklarımı birbirine kenetlerken. Gergindim çünkü her şeye rağmen bu işi sevmiştim. Kendi bedenimdeyken her zaman minnettardım bu adama çünkü SBB için her şeyi yapmıştı. İyi bir insan ve iyi bir patrondu her zaman.

"Neden? Bir sorun mu var?" Gözlüğünü çıkarıp koltuğuna yaslandı. Neden bu kadar ciddileşmişti? Beni daha da geriyor.

"Ben... Ben hastayım ve çok fazla zamanım kalmadı. Doktorum, işi bırakıp artık dinlenmem gerektiğini söyledi." dedim. Ölecek olan gerçekten de ben değildim ama bu cümleleri kurarken neden burnum sızlıyor ve gözlerim doluyordu? Benim olmayan bir hayata alışmanın da bir bedeli vardı sanırım. Hayatta her şeyin bir bedeli olduğu gibi. "Oradakiler de sağlık raporum." diye ekledim.

Derin birkaç nefes alıp verdikten sonra eliyle alnını sildi. "Ne diyeceğimi bilmiyorum. Çok mu kötü?" dedi sesindeki beni şaşırtan yumuşaklıkla.

"Belki birkaç ay." dedim. "Sizden bir şey rica edebilir miyim?" dedim. Kafasıyla onayladıktan sonra eliyle devam etmemi işaret etti. "Çocuklara bunu asla söylemeyin. Daha yeni çıkış yaptılar ve önlerinde çıkacakları bir sürü merdiven var. Onları bu süreç içinde üzmek istemiyorum. Daha sonra şehri terk ettiğimi söyleyeceğim çocuklara." dedim.

Tuğrul Bey, gerçekten de şaşırmış gibi görünüyordu. Ve üzülmüş gibi. "Acımasız geleceğinin farkındayım ama iyi düşünmüşsün. Bunu öğrenirlerse çok üzülürler. Sana çok alıştılar."

Senin SİHRİN OlacağımHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin