Kalbimiz, aslında bizim en büyük canavarlarımızdır.
Kaçmak. Kaçmak istiyorum çünkü bu duygularla yüzleşecek kadar cesaretim yok. Onu sevmek benim için çok fazla. Yıllardır hayranıydım. Üstelik henüz çok kısa bir zamandır buradayım ve Barışla ona aşık olacak kadar zaman da geçirmemiştik. Akıl alır gibi değildi. Neden birden ona aşık oluyorum ki? Aşık olacak 7 milyardan fazla insan varken neden o? Bununla yüzleşecek kadar cesur birisi değilim ben. Kalbim bu duygu için de güçlü değil.
Onların sadece fanları olduğum zamana dönmek istiyorum. En azından bir hayran olarak çizgimi biliyordum ama şimdi. Şimdi kalbim bu çizgiyi benden habersiz aşmıştı ve ben imkansıza aşık olmuştum. Elde etmemin imkansız olduğu birine: Sweet Big Boys'un üyesi ve lideri olan Barış'a.
"Bu kesinlikle imkansız." Gözlerimi aynadaki ben'e çevirdim ve kendime baktım. O benden çok başka bir seviyede ve ben de her an buradan yok olabilecek birisiydim. İmkansız kelimesini, hiç bu kadar uygun olan başka bir durum için kullanmamıştım.
Odanın kapısı açılıp menajer Deniz odaya geldiğinde kaç saattir makyaj odasında kendi kendime bunları konuştuğumu düşündüm. Saate bakacak olursak baya bir uzun zaman olmuştu. Buraya geldiğimden beri zaman kavramımı, zihnimi yitirmeye başladığım gibi yitirmeye başlamıştım sanırım.
"Eşyaların hazır mı? Gidelim hadi." Hazırlayacağımı söyleyip onu odadan yolladığımda hızlıca gerekli olan tüm malzemeleri hazırlayıp odadan çıktım. Gideceğimiz araca ilerleyip menajerin açtığı bagaja çantamı yerleştirdim.
Ön koltuğa, menajerin yanına oturduğumda çocuklara bakmak için arkama döndüğümde hepsinin uyuduğunu gördüm. Pratik yapmışlardı büyük ihtimal ve bu yüzden de programdan önce dinlenmek istiyorlardı. Ciltlerini parlak bitişli bir makyaj yapmalıyım anlaşılan. Böylece benim minik yıldızlarım parıl parıl parlayıp sesleri ve güzellikleriyle herkesi kendilerine hayran bırakabilirler.
"Çocuklardan duydum, marka yüzü olmuşsun.". Kafamı çocuklardan çekip benimle konuşan Deniz'e çevirdim. "Ne zaman yayınlanacak? Vay canına! Sen de ünlüsün artık."
Sesindeki heyecan yapmacık mı gerçek mi emin değildim. Gerçek olduğunu düşünmek istiyordum. "Biraz ünlü değil miydim zaten?" dedim gülerek. "Pazartesi günü yayınlanacak. Bende sosyal medyadan paylaşacağım."
"Eminim eskisinden daha ünlü olunca insanlar sana daha çok dikkat edeceklerdir. Bir sürü hayranın olacağı gibi senden nefret edenler de olacaktır." Bana bakmadan, sadece yola bakarak bunları söylemesi nedense korkutucu geliyordu. Hava henüz aydınlık değil de karanlık olsa kesinlikle korkardım.
"İnsanlar neden tanımadıkları, hakkında asıl gerçekleri bilmedikleri insanlardan nefret ederler ki?" Bunu söylememle ufak bir gülüşün ardından kafasını salladı. "Aslında, benden nefret etmeleri çok da umurumda değil. Bu gibi şeylerle uzun süre baş etmem gerekmeyecek." Doğruydu. Nede olsa burada uzun süre kalamayacaktım.
"Ünlü olmak seni şimdiden yordu mu?" Esprisi, gri havayı dağıtmıştı. Daha az korkutucu duruyordu. Belki de ben çok olumsuz biriydim.
"Hayır diyemem. Bir anda böyle bir şeyle yüzleşmek.... Garip hissettiriyor.". Sonuçta ansızın buraya gelmiştim ve bana ait olmayan bir hayat yaşıyordum.
"Menajere ihtiyacın olursa beni satın alabilirsin." Cümlesi o kadar komik gelmişti ki kulağıma, kahkahamı tutamadım. Sonra Akın'ın mızırdanır gibi çıkan sesini duyunca hemen sesimi alçalttım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Senin SİHRİN Olacağım
FantasyTanrı'nın bana verdiği ikinci bir şanstı belki de. Bu ikinci şansı pişman olmadan değerlendirebilecek miyim? Kötü bir gecenin sonunda ne olabilir ki? Aybüke de sadece evine gidecekti ama kader onu evine değil başka bir evrene götürdü ve en büyük ha...