Bir... İki... Üç... Tıp! Artık mutlu son!
"Aldığım en iyi ikinci düğün hediyesiydi." dedi Barış, sevinçle Atalay'a sataşırken. Bir yandan da arabayı okşayıp duruyordu. Mutluluğu hem yüzüne hem sesine hem de tavırlarına fazlasıyla yansıyordu.
"İlki neydi ki?" diye sordu Atalay. Yüzündeki merak oldukça gerçekçiydi. Ben de merak ediyordum.
Barış, biraz daha yanıma sokulup kolunu omzuma attı ve yanağıma kocaman öpücük kondurdu. "Aldığım en güzel hediye." dedi kaşlarıyla beni işaret ederken. Tatlı bir utanç ve mutluluk, yanaklarımı ısıtırken gülümsememe hakim olamadım.
"Sen de benim en güzel hediyemsin." diyerek sıkıca sarıldım ve kafamı göğsüne gömdüm.
"Öhö öhö!" Atalay, havayı sesiyle bozarken gülerek kollarımı Barış'tan çektim. "Artık benim vereceğim vip biletlere ihtiyacın yok desene."
Diğer evrendeyken ilk defa parkta oturup konuştuğumuzda dediklerine gönderme yapıyordu. "Çünkü Sweer Big Boys'un Barış'ını kaptım!" dedim göz kırparak. Bu cümlem ikisini de güldürmüştü.
-------------------------------------------
Zaman, avuçlarımızdan dökülen ince kum taneleri gibi geçip gitmişti. Bizi bekleyen işlerle ilgilenirken bir yandan da düğün işleri ile ilgileniyorduk. Ah tabii! Bir de benim tasarladığım evimizin iç dekorasyonu ile ilgileniyorduk. Her şeyi bu kadar kısa sürede hallettiğimiz için bence Guinnes'e falan girmemiz gerekiyordu.
"Biraz fazla yoruldum ama hepsine değdi." Barış, kapıma yaslanmış gidip gitmemek arasında kalmış gibi davranıyordu. "Burada son gecen." dedi etrafa bakınırken.
Salonun ortasındaki kolilere baktım. Az önce çoğunu birlikte kolilemiştik. "Evet. Çok garip geliyor."
"Bu gece evimize gidebiliriz." dedi alt dudağını ısırırken.
İşaret parmağımla yavaşça dudağına vurdum. "Yarın zaten o eve geleceğim. Burayla vedalaşmak istiyorum." dedim duvarı okşayarak. Alıştığım bir yerden vaz geçmek benim için kolay değildi.
"Belki korkarsın diye dedim." dedi dudaklarını büzerek. Bu çocuk benim kalbime düşman mı? Çok sevimli!
"Yıllardır yalnız yaşıyorum zaten." dedim gülerek.
"Ama belki düğün stresinden dolayı korkup uyuyamayabilirsin." dedi bu defa tekrar dudak büzerek.
Güldüm ve yanaklarını sıktım. "Kafamı koyduğum gibi uyuyacağım. Hadi, sen de git ve dinlen." Konuşacakken durdurdum. "Ve bana yine Alacakaranlık'tan replikler okuma." dedim. Mihrapta görüşürüz esprisini yeteri kadar her gece yapmıştı.
"Tamam, tamam. Gidiyorum." Yanağıma derin bir öpücük kondurup merdivenlere yöneldiğinde gülmeme engel olamadım. Şapşal!
İçeriye girip dağınık duran kolileri daha düzenli durması için kenara çekmeye başladım. Bunların hepsine ihtiyacım olduğundan bile emin değildim.
Sabah, son bir haftam gibi çok hızlı geçmişti. Barış, geç kaldığını sanıp sabahın erken saatinde kapıma dayanmıştı. Uyanabilmek için bir duş aldıktan sonra anca gözlerimi tam açabilmiştim. Düğün salonuna geldiğimizde yarım saat kadar makyöz ve saç stilistini beklemek zorunda kalmıştım. Barış ise beni salona bıraktıktan sonra gitmişti!
Saçım ve makyajım bittikten sonra gelinliği giymiştim. Artık hazırdım.
Çalışanlardan birisi yanıma geldi. "Bir saat kadar gelin odasında beklemeniz gerekiyor, Aybüke Hanım. Arzu ettiğiniz bir şey var mı?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Senin SİHRİN Olacağım
FantasyTanrı'nın bana verdiği ikinci bir şanstı belki de. Bu ikinci şansı pişman olmadan değerlendirebilecek miyim? Kötü bir gecenin sonunda ne olabilir ki? Aybüke de sadece evine gidecekti ama kader onu evine değil başka bir evrene götürdü ve en büyük ha...