Tahminim doğru mu? Dang! Yanlış!
Birileri beni mi dürtüyor? Şu an uykunun en güzel anındaydım.
"Hanımefendi? İyi misiniz?"
İyi miyim? Biraz yorgunum ve gözlerimi açmak istemiyorum. Ruhsal olarak yorgunum asıl.
Bir anda güneş ışığı yüzüme vurduğunda gözlerim refleksle açıldığında dün yaşadıklarım kafamın içinde hızla dönmeye başladı. Dün Çağan ile ayrılmıştık ve ben... Ben ölmedim mi? Hızla ayağa kalkıp vücuduma baktığımda gayet sağlamdım. Ama çok iyi hatırlıyorum araba çarpacaktı bana ve bende sımsıkı gözlerimi kapatıp ölümü beklemiştim. Fakat şimdi bilmediğim bir yerde ve sapa sağlamım. Oysa dün yaşadıklarımın hepsini hatırlıyordum. Hem de çok net.
Bana deliymişim gibi bakan kişiye daha fazla rezil olmamak için tam elimle yüzümü kapatıp gidecektim ki arkama döndüğümde karşımda "TMA" yazan pano gözlerime takıldı. Bu bina? Bu bina TMA'ın bildiğim ilk binası değil mi? SBB'nin çıkış yaptığında kullandıkları şirket binası. Neden hala bu pano buradaydı ki? Buraya 4 yıl önce SBB'nin ilk çıkış yaptığı zamanlarda ne kadar çok geliyordum. Burayı görmek güzeldi. O zamanlar mutluluk kaynağımı bulmuş gibiydim ve bu mutluluğa sımsıkı tutunmak istediğim için sürekli buralarda takılıyordum. Benim için onların hayranı olmak bir heves değildi. Kesinlikle değildi.
Bir dakika. Hala çözülemeyen bir mesela vardı. Ben nasıl hala hayattayım ve gözlerimi neden burada açıyorum? Çantamdan telefonumu çıkardığımda kırılmış ekran karşıladı beni. Hadi ama! Daha yeni almıştım bu telefonu. Acaba bana çarpıp buraya falan mı attılar? Çok saçmaydı. Neden buraya atsınlar ki? Hastaneye falan götürürlerdi. Sonuçta kameralar var her yerde.
Düşünceler içinde çırpınırken binanın camlarına yaklaştığımda saçımın ve tipimin gayet düzgün olduğunu gördüğümde şaşkınlığım biraz daha arttı. Ben dün gece içip ağlayıp birde yağmura yakalanıp yere düşmüştüm. Ama sanki daha bu sabah hazırlanmış gibiydi halim. Neler oluyor?
Karşımdaki kapı açılıp 30larının sonlarında olduğunu düşündüğüm bir kadın hızla bana yaklaştığında görüntü kirliliği yapıp beni kovacağını düşünürken birden bana gülümsediğinde başkasına mı gülümsüyor diye arkama bakınmaktan alıkoyamadım kendimi. Ama bana gülümsemişti ve benimle konuşuyordu. Aklım gittikçe karışıyordu. Kendimi yüzme bilmediğim zamanlarda derinliği gittikçe artan denizin içine giriyormuş gibi hissediyordum.
"Tam zamanında geldiniz Aybüke hanım. Bende sizi bekliyordum. İşimi size devredeceğim için biraz gerginim malum siz çok gençsiniz ama mülakatta Turgut Bey ve diğer ekip arkadaşları sizin tutkunuza hayran kaldı. Ah sizi de lafa tuttum. Hadi yukarı çıkalım."
Beni kolumdan tutup kendiyle sürüklemeye başladığında hala ne olduğunu idrak edememiştim. Birisi benimle dalga falan mı geçiyordu? Ama gerçekten de TMA'ın eski binasına girmiş ve yukarı çıkıyorduk.
Ofise girdiğimizde beni bir masaya getirtip masadaki kutuyu kucakladı. Karton kutu olduka ağır görünüyordu. Yardım teklif etsem miydi ki?
"Doğumdan sonra kendimi çocuğuma adayacağım ama bu çocukları da bırakacağım için üzgünüm. Benim için onlara iyi bak ve onlar çıkış yaptığında sahnede ışıldamalarını sağla. Sana güveniyorum. Turgut Bey birazdan burada olur."
Bir anda diyeceği her şeyi deyip gitmişti. Bense hala şaşkınlığımı atamamış ne yapacağımı düşünüyordum. Şimdi ne yapmalıyım? Buradan hızlıca kaçsam mı? Evet, buradan kaçmalıyım ve kim benimle dalga geçiyorsa boş verip kendi işime dönmeliyim. Sanırım geç kalmış olmalıyım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Senin SİHRİN Olacağım
FantasyTanrı'nın bana verdiği ikinci bir şanstı belki de. Bu ikinci şansı pişman olmadan değerlendirebilecek miyim? Kötü bir gecenin sonunda ne olabilir ki? Aybüke de sadece evine gidecekti ama kader onu evine değil başka bir evrene götürdü ve en büyük ha...