Biraz otur ve soluklan. Yaşadıkların senin için de ağırdı.
Barış'ı aramamam gerektiğine karar verip mesajda yazılan adrese gelmiştim. Yol boyunca aklımda olan düşünceler beynimi kemirmişti. Ne yapmalıydım? Barış tekrar beni bırakır mıydı? Bu defa ona inanıyordum ancak ya mecbur bırakılırsa beni yüzüstü bırakmaya? Sonuçta o da sözleşmeye bağlı bir ünlüydü.
Otomatik kapı açılıp sıcak hava dalgası vücuduma çarparken içerideki kalabalıktaki insanlara hızlıca göz gezdirdim. Beni arayan hangisiydi acaba?
Esmer tenli bir kız bana el salladığında korku hissi midemi bulandırmıştı. Vücudumu dik tutup ona doğru yürümeye başladım. Karşısına otururken bana gülümsedi. Sanki arkadaştık.
"Selam. Esra ben." Bana uzattığı eline, ardından da sahte gülümsemesini koyduğu yüzüne baktım. Elini geri çekip çantasından birkaç fotoğraf çıkarıp bana uzattı. Düne dair fotoğraflar, evimin fotoğrafları, iş yerimin fotoğrafları. Tüm bunları nasıl elde etmişti. Numaramı nereden bulmuştu. Ah! Teknoloji bazen korkunç bir şey.
"Benden ne istiyorsun?" diye sordum öfkeli bakışlarımı ona çevirip. Kemal denen o muhabirden sonra bir başka muhabir vakası daha mı? "Hangi kurumun muhabirisin? Bu yaptığın suç." Titreyen ellerimi saklamak için bacaklarımın üstünde sabit tutmaya çalıştım.
İçeceğinden bir yudum alıp sakince konuşmaya başladı. "Muhabir değilim. Sadece parasının peşinde olan birisiyim."
"Ne parası?" diyerek lafını kestim. Aklımı kaçıracağım şimdi! Dizi falan mı çekiyoruz?
"İki yüz bin. Dolar falan da değil. Kıymetimi bil. Yarına kadar sana mesaj atacağım hesaba havale edersin. Etmezsen de yarın her yerde bulursun kendini." Nasıl bir bela bulmuştu beni yine? Ne diyeceğimi bile bilmiyordum. Ne yapacaktım? Ağlamak istiyorum! Kaçıp yok olmak istiyorum! Yoruldum.
Bardaktan bir yudum daha aldı ve ayağa kalktı. "Sana para falan vermeyeceğim. Ayrıca o kadar param da yok." dedim hızlıca.
Durdu ve bana doğru eğildi. "Sevgilin oldukça zengin. O halleder." Topukluları, fayans zeminde ses çıkarırken kulaklarımı topuk sesi yerine kalp atışlarımın sesi doldurmaya başlamıştı. Dudaklarım istemsizce titrerken elimdeki fotoğraflara baktım.
Masadan kalktım ve kafeden çıkıp oldukça yakındaki evime doğru yürümeye başladım. Zihnimde milyon tane düşünce dolanıyordu. Bir tanesini tutup gerçekleştirmem lazımdı. Bir şeyler yapmam lazımdı ama kendimi o kadar garip hissediyordum ki. Tüm renklerin birleşip beyazı oluşturduğu gibi tüm duygularım karışıp beni boşluğa çekmişti. Rüyada gibi hissediyordum.
Evime gelip kapıyı kapattım. Sanki her şey buraya kadardı. Bacaklarımın bağları çözülüp kapı önünde yere düşmüştüm. Sıkı sıkı tuttuğum telefonumu açtım ve Atalay'ı aradım. Barış'a güvenmediğim için değildi. Sadece sanki Atalay çözebilirdi bu sorunu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Senin SİHRİN Olacağım
FantasyTanrı'nın bana verdiği ikinci bir şanstı belki de. Bu ikinci şansı pişman olmadan değerlendirebilecek miyim? Kötü bir gecenin sonunda ne olabilir ki? Aybüke de sadece evine gidecekti ama kader onu evine değil başka bir evrene götürdü ve en büyük ha...