Sefil hayatıma elveda mı?
Hayat, asla bize ikinci bir şans vermez diye düşünürüz bazen ama her zaman ikinci bir şans vardır. Bunu ya fark etmeyiz ya da değerlendirmesini iyi biliriz. Ben ise... Kendi kendime gülümsedim. Ben şansı değerlendirdiğimi sanıp yanlış yorumlayan bir aptaldım sadece. Farklı bir dünyaya açılan, fantastik bir hayat yaşadığını sanan, gözleri gerçekleri göremeyen bir aptal. Ancak bu sihirli dünya o kadar güzeldi ki aptal olmamak imkansızdı.
Aynada kendime baktım tekrar. Yüzümde kocaman bir gülümseme ve kalbimde delicesine bir heyecan vardı. Zorlu ve acı dolu yolların ardından sonunda doğru çiçeği bulmuştum çünkü.
"Zamanı geldi. Çok güzel görünüyorsun." dedi yüzündeki hayran bakışlarla. Ne zamandır kapının yanında durup beni izliyordu acaba? Onu görmemle gülümsemem daha da büyüdü. İşte doğru adam karşımdaydı ve mutlu sona birlikte çıkmak için beni bekliyordu.
"Geliyorum. Sen de çok yakışıklı olmuşsun. Kendi düğünümde bile huzursuz olacağım desene." dedim yapmacık bir iç çekişle.
Oturduğum yerden kalkmadan önce son kez baktım kendime. Arkamdan gelip bana sarıldığında elimle kolunu okşadım ve birlikte olan aynadaki yansımamıza baktım. Mutluyduk. Bundan sonra da garantisi olmasa da mutlu olacaktık. Çünkü yanlış yollardan ve yanlış insanlardan geçip dersimizi almıştık.
Sarıldığı kollarını serbest bırakıp elini uzattı. uzattığı eli tutup ayağa kalktım. "Hadi, gidelim ve mutlu olalım artık."
Mutlu olacaktım. Çünkü ben Aybüke'ydim.
Günümüz;
Elimdeki şarap bardağını kafama dikip dibinde kalan yudumu içmeye çalışırken aslında çokta iyi bir durumda olmadığımın farkındaydım ancak artık benim için ikinci bir yol yoktu. Ben yolumdan vaz geçmeyecektim. Benim doğam böyleydi. O da buna daha fazla katlanamayacaktı ve biz tersine giden iki insan, ipin çoktan kopma noktasına geldiğinin farkındaydık. Belki de kopmuştu bile. Sadece erteliyorduk. Çünkü kimse bunu söylemeye cesaret edebilecek kadar cesur değildi. Şimdiye kadar. Ve ben bu cesaretten hiç memnun değildim. Beni yakıp kavuruyordu.
"Böyle yapma lütfen. Sadece kendini harap ediyorsun. İlişkimizi ve huzurumuzu daha fazla bozmadan bitirebiliriz."
Masadaki şarap şişesinden bardağıma biraz daha doldurup tekrar bir yudum aldım. Kalbim acıyordu ve sanki alkol bunu söndürebilirmiş gibi hissediyordum. Ben böyle birisi değildim. Bu kadar ezik değildim ama yaşadığım ihanet duygusu ve belki de biraz alkolün etkisiyle kendim gibi değildim.
Bardağı kenara bırakıp titreyen dudaklarımı ısırdım. Titremesinden nefret ediyordum çünkü ağlamamak için direniyordum. Sanki şaka olduğunu söylemesini ister gibi yalvaran gözlerle, o koyu gözlerine baktım. Ama keskin bıçak gibiydiler.
"İlişkimizi neden bitiriyoruz peki? En azından bunu açıkla." dedim en sonunda gözyaşlarımı serbest bırakarak. Ellerimle kalbimdeki acıyı bastırmak ister gibi göğsüme vuruyordum.
"Aybüke, daha hala neden bittiğini mi soruyorsun bana? Artık gına geldi!"
Gözyaşlarımı ve kırılan kalbimi umursamadan öfkelenmişti bana. Ne ara bu hale geldik? Sadece beni böyle kabullenip sevemez miydi? İmkansız mıydı gerçekten? Ben onu olduğu gibi sevmiştim her zaman. Karşılıksız seven ben miydim sadece? Gelecekten beraber bahseden biz değil miydik oysa? Nasıl şimdi bu kadar acımasız olabiliyordu?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Senin SİHRİN Olacağım
FantastikTanrı'nın bana verdiği ikinci bir şanstı belki de. Bu ikinci şansı pişman olmadan değerlendirebilecek miyim? Kötü bir gecenin sonunda ne olabilir ki? Aybüke de sadece evine gidecekti ama kader onu evine değil başka bir evrene götürdü ve en büyük ha...