Bazı seçimler büyük hataları doğurabilir. Ancak doğruya çevirebilecek birileri muhakkak senin için karşına çıkar.
Gözlerimi açtığımda dört tarafında kara parçası göremediğim bir denizin ortasındaydım. Küçük bir sandalda hafif dalgalar eşliğinde uzanıyordum. Huzurluydu. Günlerdir bu kadar huzurlu hissetmemiştim. Suyun sesi zihnimi temizliyordu adeta.
"Çok üzülmüşsün."
Duyduğum sesle doğruldum. Ve onu gördüm.
"Pisicik? Pardon Mimi! Nerelerdeydin? Bana hiç yardımcı olmadığın için görevi başarıyla tamamlayamadım." dedim yüzümü eğerek. Basit bir görevdi oysa. Tabi ben her şeyi anlış anlamasaydım.
Kucağıma çıktı ve kuyruğunu yüzüme sürttü. Ardından kafasını yanağıma sürttü ve yumuşak tüyleri yanağımı gıdıkladı.
"Üzülme artık. Son gününün tadını gece yarısına kadar çıkar. Bu benim Aybüke'ye ve sana son hediyem. Seni burada bekliyor olacağım."
Bir kelime dahi söyleyemeden suya düşmüştüm. Gözlerimi panikleyerek açtığımda bahçe kapısının tıklatıldığını duydum. Ancak aklımda daha önemli bir şey vardı; Son günüm. Saat çoktan öğlen 12 olmuştu bile. 12 saatim vardı sadece. Ne yapabilirdim ki? Artık umudum bile yoktu.
Tekrar kapının tıklatılması beni düşüncelerimden çekti ve yattığım hamaktan kalkıp kapıya doğru yürüdüm. Kapıyı açmaya çalıştığımda zorlandığımı görünce gerçekten de bugünün son gün olabileceğini fark ettim.
Sonunda kapıyı açtığımda yüzünde siyah bir maske ve siyah bir şapka takan bir adam bir an da bana sıkıca sarıldı. Kalbim hızla atmaya başladı. Barış? Benim için gelmiş miydi? Ama bu koku onun kokusu değildi.
Geri çekildiğimde, maskeli adam şapkasını ve maskesini çıkardığında bu kişinin Atalay olduğunu gördüm. Şok dalgası, sevinç, hayal kırıklığı, özlem... Tüm duygularım aynı anda istila etmişti zihnimi.
Kimsenin görmemesi için Atalay'ı içeri çektim ve kapıyı kapattım.
"Beni nasıl buldun?" dedim.
"Biraz zor oldu ancak buldum. Çok da uzakta değilmişsin aslında." dedi kocaman gülümsemesinin arasında.
"Burada olmamalısın. Diğerleri de biliyor mu?" diye sordum. Onların başını derde sokmak istemiyordum.
"Kast ettiğin Barış ise hayır, o bilmiyor. Yalnız başıma geldim. Seni tek başına bırakamam. Bir daha olmaz. En azından birkaç gün izin ver bana." Birden ellerimi tuttu ve yalvaran gözleriyle bana baktı. Tartışmamızın ardından böyle olmak garipti.
Ancak o an fark ettim. Hediye demişti kedicik. Ve son günüm olduğunu da. Bahsettiği hediye Atalay mıydı? Yalnız ölmeyecektim. Aybüke yalnız ölmeyecekti. Dileği gerçekleşmiş olacaktı.
Sevinçle boynuna sarıldım. Ardından günlerdir kuru duran göz yaşlarım tekrar akmaya başladı.
"Teşekkür ederim, Atalay. Beni bulduğun için, bugün yalnız bırakmadığın için çok teşekkür ederim." Kollarını bana doladığında kokumu içine çektiğini fark ettim. Ben de onun gibi kokusunu içime çektim. Beni son anımda yalnız bırakmayan arkadaşımı unutmamak için kokusunu içime çektim. İnsanlar kokuları unutmazlardı çünkü.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Senin SİHRİN Olacağım
FantasyTanrı'nın bana verdiği ikinci bir şanstı belki de. Bu ikinci şansı pişman olmadan değerlendirebilecek miyim? Kötü bir gecenin sonunda ne olabilir ki? Aybüke de sadece evine gidecekti ama kader onu evine değil başka bir evrene götürdü ve en büyük ha...