Seninle karşılaşmam kaderin bizim için yarattığı tek yoldu. Ben bu tek yolda seninle yürümek için can atıyorum.
Sabahın sönük ışıkları odamı aydınlatmaya çalışırken Şubat'ın ilk günlerinde yağan yılın ilk karına baktım. Çok güzel göründüğü kadar dondurucu bir soğuk vardı dışarıda. Hala dumanı çıkan papatya çayının olduğu fincanı yavaşça kenara koydum. İç çektim. Barış'ı özlemiştim.
Basın toplantısının üzerinden yaklaşık bir ay geçmişti. Barış'ın yaptığı açıklamalar olumlu etkiler yarattığı kadar bundan hoşlanmayanlar da olmuştu. Dünya'nın öbür ucundan beni öldürmek isteyen insanlar olduğunu öğreniyordum her gün internetten. SBB'nin hala hayranı olanlar ise böyle bir durumda beni koruyacaklarını söyleyen destek mesajları atıyorlardı. Çok garipti. Hem sevilen hem de nefret edilen birisi olmuştum beni tanımayan insanlar tarafından.
Sokağa çıktığımda ilk zamanlar insanlar sürekli bana bakıp fısıldaşıyorlardı. Gerçi kimileri oldukça sesliydi. Fotoğraf çekmek için rica eden insanlar da vardı. İş yerinde bir an da önemli birisi olmuştum. O kadar boğucuydu ki. Çocuklar tüm bunlara nasıl katlanıyorlardı? Ancak şu bir ayın son günlerinden beri insanlar artık beni eskisi kadar umursamıyorlardı ve artık nefes alabiliyordum. En azından yumurta falan atmamışlardı. Kendi kendime güldüm.
Bir de tüm bu durumlar ilk başta hisse değerleri biraz düşürmüştü. Sınıra çok yakındı bu yüzden çocuklar bir hafta kadar ölü gibi gezindikten sonra Akın'ın enerjisiyle toplanıp bir gecede yeni bir şarkı yazıp yayınlamışlardı. Bu durum, sürekli program program gezmeleri, çocukların "romantik" kavramına daha çok yanaşmaları olumlu tepkiler oluşturmuştu. Ve şu günlerde hisse değerleri oldukça yüksekti. Ancak Barış'ı günlerdir görememiştim. Sürekli dünyayı geziyorlardı. Hiç bu kadar yoğun olmamışlardı. Barış ve çocuklar, telefonda her gün yorgun olduklarından sızlanıyorlardı. Kendimi kötü hissetmekten alıkoyamıyordum. Akın, Atalay ve Metin. Hepsi de bizim yüzümüzden bu kadar yoruluyorlardı.
İç çektim. "Seni çok özledim." dedim pamuğa benzeyen kar tanelerinin geldiği gökyüzüne bakarken.
Hafta sonunun ilk günüydü. Ancak benim eski zamanlardaki gibi yine vakit geçirebileceğim kimsem yoktu. Barış yine meşguldü. Sanırım Türkiye'ye ne zaman döneceği de belli değil.
Üzerimi değiştirdim ve kabanımı giydikten sonra atkımı boynuma sarıp yüzümün birazını kapattım. Sokağa adımımı ilk attığımda soğuk, çıplak kalan tenime değip beni üşütürken ellerimi cebime soktum ve yürürken ısınacağımı düşündüm. Adımlarımın da beni ısıtmadığını fark ettiğimde bir taksi durdurdum ve hemen bindim. Taksici nereye gideceğimizi sorduğunda duraksadım. Gidecek bir yerim... Barış'ın ev adresini verdim. Kısa bir süre sonra kendimi kapısının önünde buldum. Sanki boşlukta süzülürken rüzgar beni buraya sürüklemişti.
Kendi kendime güldüm. Kapı şifresini girdim ve kapının açılışını izledim. İçeriye girmemin sorun olmayacağını biliyordum ama sonuçta içeride Barış yoktu. Bir adım attım ve içerideydim. Kapıyı kapatıp tahmin ettiğimin aksine sıcak olan eve baktım. Birileri doğal gaz faturalarından korkmuyor tabi.
Evde biraz dolandım ve Barış'ın odasına girdim. Yatağına uzandım ve onun gibi kokan yastığına sıkıca sarılıp kokladım. Keşke daha önce gelseydim. Barış'ın yatağında tekrar gözlerimi açtığımda ne kadar süre uyduğumu bilmiyordum. Telefonumu elime aldım ve saatin çoktan akşam 6'ya geldiğini gördüm. Ah! Gece uyuyamayacağım.
Yatağı düzeltip odadan çıkmak için yürüdüm. Kapıyı açtığımda içeriden sesler geldiğini fark ettim. İçimi korku sararken telefonumda acil durum hattı numarasını tuşladım. Ara kısmına basmak için hazırda bekliyordum. Biraz daha ilerlediğimde Barış'ın mutfakta yemek masasını hazırladığını gördüm.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Senin SİHRİN Olacağım
FantasyTanrı'nın bana verdiği ikinci bir şanstı belki de. Bu ikinci şansı pişman olmadan değerlendirebilecek miyim? Kötü bir gecenin sonunda ne olabilir ki? Aybüke de sadece evine gidecekti ama kader onu evine değil başka bir evrene götürdü ve en büyük ha...