Hazır

751 81 88
                                    

The Acid - Basic Instinct 

Parmaklarımın ucuna basa basa girdim eve. Havaların iyiden iyiye ısınmasıyla programlarım sanki her gece daha da uzuyordu. Buna bebeğimin aynı hızda büyüyen karnı eşlik edince böyle ruh gibi girmeye çalışıyordum eve. Uyanınca kızacağından değildi aslında. Ya da belki kızardı bilmiyordum ama daha çok artık gereğinden fazla yorulmaya başlamıştı, onun içindi bu çaba. Doğuma kala kala bir ay kalmıştı ve bebeğim kendisini top yapsam kaplayacağı yer kadar bir karınla hareket etmek zorundaydı artık. Hiç de kolay olmadığının farkındaydım. Çok kolay görünen şeyler bile zor gelmeye başlamıştı çünkü bebeğime.

Büyük şansımız artık asansörlü bir evde oturuyor oluşumuzdu bence. O kadar merdiveni her gün in çık bebeğim şu an yorulduğunun iki katı yorulurdu. İşte nasıldı bilmiyorum. Bana dediğine göre kendini yormadan çalışıyordu. Zaten son üç aydır laboratuvara giremiyordu. Zira mutantlar ve bebekler çok iyi bir birleşim olmazdı. Haliyle yasaktı o yüzden odasından çalışıyordu bebeğim. Ve maalesef biliyordum ki bu ona laboratuvarda 8 saat ayakta durmaktan çok daha zor geliyordu.

Laboratuvara aitti çünkü bebeğim. Doğal bir yeteneği vardı yaptığı işe ve birçok insanın aksine yaptığı işe aşıktı. Yorulmuyordu mesela asla. Durana kadar tabi... Durduğunda anlıyordu ancak yorulduğunu. O yüzden şimdi oradan uzak kalmak çok zor geliyordu bebeğime. Her gün laboratuvarın kapısına kadar gidip en azından herkes çıktıktan sonra ya da kimse gelmeden önce bir kez içine girip çıktığını itiraf etmişti bir gün uyumak üzereyken. "Ne yapayım, özlüyorum yahu!" diye bir de kendini savunmuştu ki hiçbir şey diyememiştim.

Genel olarak bir şey diyememekteydim zaten bebeğime. Hormonlar şu an mı etkilemesi gerekiyordu tam emin değildim ama en çok duygu değişimi yaşadığı süreç şu son bir iki haftaydı sanırım. Ben elimden geldiğince bunu yüzüne vurmayıp biraz daha üzülmesini engellemeye çalışıyordum. Yaptıkları normalmiş, hiçbir hormonal etkisi yokmuş gibi. Sonuçta bir de onun stresini yaşamasını istemiyordum. Ara ara 'kıskanç Elçin' boyutunda garipliklere erişebiliyordu ama zaten alışkın sayılırdım ne diye bir de bebeğimi bundan dolayı üzecektim.

Üstelik artık iki bebeğimi üzmüş oluyordum. Minik hanım, evet hala isme karar vermedik, annesinin karnının sınırlarını zorlayacak kadar büyümüştü artık. Arada o kadar çok bastırıyordu ki bebeğimin karnına kendisinin hareketlerini görebiliyordum. Ve öyle bir şey olmayacağını bilsem de ara ara karnını patlatacağından korkmuyor değildim. Öyle geriliyordu çünkü derisi bebeğimin. Ama onun sesi çıkmıyordu. Sanki o yükü taşıyan o değilmiş içinde babasının ve annesinin her türlü deliliğini almış olduğuna şüphe edilmeyen bir minnak yokmuş gibi sakindi hareketlenmelerde bebeğim.

Kapıyı arkamdan hafifçe ittirip evin içindeki sesleri dinlemeye çalıştım. Uyansa seslenirdi bebeğim. Demek uyandırmadan eve girmeyi başarmıştım. Her gece daha da zor oluyordu bu. Bebeğimin yorulma seviyesi artsa da sanırım rahatsızlık seviyesi de artıyordu ve çok hafif uyuyordu bu yüzden. O yüzden büyük başarıydı şu ana kadar uyandırmamış olmam.

Birkaç adım atıp ışığı açmadan gözlerimi karanlığa alıştırmaya çalıştım. Işık da rahatsız edip bir şekilde uyandırabilirdi bebeğimi. Salondan direkt olarak gitmese de görünüyordu sonuçta. Ayaklarıma dolanan kediyle dizlerimin üstüne eğildim. "Naber kedi bey?" dediğimde mırlayıp iki ayağı üstünde yükselerek dizime sürtündü kedi. Haline gülüp "Ben de iyiyim be nasıl olayım?" diyerek bir kez daha sevdim başını ayağa kalkmadan.

Gözlerim alışmış gibiydi karanlığa. Bebeğim yine televizyonun karşısında uyuyakalmıştı bir süreliğine belli ki. Battaniyenin yarısı yerde yarısı koltukta dağınık bir şekilde duruyordu. Bu gecelerde yalnız bırakmak çok hoşuma gitmiyordu. Zaten hareketleri zorlaşmışken... Yemeklerini hazırlayıp dolaba koysam da yemek harici bir sürü ihtiyacı oluyordu muhtemelen ve ben evde yoktum. "Gülçin'le bir konuşmam lazım." diye mırıldandım kendi kendime.

CapellaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin