Nefes

3.1K 219 261
                                    

Yavuz Çetin - Sadece Senin Olmak

Yüzündeki kocaman gülümseme... Gözlerinde parıldayan minik damlalarla beraber oynaşan ışıklar... Kollarımdaki huzuru... Belime sıkı sıkı sardığı kolları... Mutluydu bebeğim. Bu basit bir doğum günü mutluluğu değildi. Doğum gününü bu kadar takmadığına emindim. Kimbilir ne saçma doğum günleri geçirmişti. Her şeyi kendi kendine yaşamaya alışması gibi doğum gününü de önemsememeye alışmıştı muhtemelen. O yüzden ona değildi bu kocaman mutluluğu. Ona değildi bu huzuru ya da minneti.

Burada olmamaydı. Yanında olmama... Bugünün önemi doğum günü değildi onun için. Ailesiyle geçirmek zorunda olduğu ölümcül geçtiğini tahmin ettiğim zamanlardı önemli olan. Benim burada olmamın doğum gününden çok bunun için olduğunu biliyordu. Yarın sabahtan gelecekti yoksa. Doğum gününü geceden kutlamamızın çok da önemi yoktu. Ama bu gece kollarımda uyuyup sıkıntılarını unutmasının çok çok çok önemi vardı. Ve o, bu yüzden burada olduğumu biliyordu.

Gözlerimin içine kocaman kocaman açtığı gözlerini dikince gülümseyerek baktım ben de yüzüne. Mümkünmüş gibi biraz daha sardım kollarımı. Sonsuza kadar Elçin'e sarılarak durabilirdim. Yorgunluk, açlık, susuzluk; hiçbiri umurumda olmazdı. Dururdum öylece. Kollarımda olsundu bebeğim. Ben onu severek beslenirdim. Ben onu severek dinlenirdim. Ben onu severek beslerdim. Yeter ki kollarımda olsundu...

Ama onun da bir sınırı vardı tabi bulunduğumuz anda. Mine'nin boğazını temizlemesiyle çıktık kendi dünyamızdan o yüzden, dünyaya döndük. "Sarılmanızı bölmek istemezdim de" diyerek burnunun ucuyla pastayı gösterdi, "Eriyor bu yavaştan. Üflesen mi ablacım?".

"Hay hay." diyerek kıkırdadı Elçin kollarımdan çıkarken. Mine'nin yanına geçip elini uzattı bana ama başımı iki yana salladım, "Çekeyim ben sizi.". Mine başını omzuna doğru eğip "Zor olmuyor mu Barış?" diye sorduğunda kaşlarımı çattım. Elçin'in kahkahasına çok benzeyen bir kahkaha atıp "Sürekli ablamı düşünmek diyorum." diye açıkladı, "Zor olmuyor mu? Kalk Mine sen çek bizi kaç kilometre yol geldim diyeceğine ben sizi çekeyim diyorsun.".

Mine konuşmaya devam ederek ayağa kalkıyordu ki Elçin'in elini uzatmasıyla durdu. "Bırakın çekmeyi şimdi" dedi Elçin ikimize de bakarak. Başına parmağını vurup "Burada kalsın yeter." diyerek gülümsedi, "Yanımda olun siz. Gel buraya Barış.".

Emir büyük yerden. Marş marş bebeğimin yanına.

Yanına oturduğum gibi sıkı sıkı tuttu elimi. Kaçmamı istemezmiş gibi. Ve tüm gücüyle üfledi mumlarını. Mine'yle yanaklarını sıkıştıra sıkıştıra öptüğümüzde güzel kahkahası doldurdu kulaklarımı. Ellerini yanaklarımıza koyup severken "Şapşallarım benim" diye mırıldandı, "İyi ki varsınız. Teşekkür ederim tekrar.". Mine sanki Elçin küfretmiş gibi ani bir şekilde geri çekilince Elçin de tedirgin baktı ona. "Ay abla bu ne?" diyerek yüzünü buruşturdu Mine, "Resmi resmi konuşmalar, teşekkürler falan. 'Ailemsiniz herhalde yapacaksınız bee!' falan demen lazım.".

Elçin gözlerini devirse de Mine'nin haklı olduğunu biliyordu tabi ki. Mine de zaten Elçin'in pasta vesaire için teşekkür etmediğini biliyordu. Neşelensin istiyordu. Muhtemelen ailesi unutmuştu. Babasından beklemezdim zaten hatırlamasını ama annesi de kutlamamıştı doğum gününü büyük ihtimalle. Ne kadar önemsemiyor olsan da ne kadar alıştım desen de aynı ortamdayken yok sayılmak kırardı benim hassas bebeğimi. Bu kadar zor bir günün üstüne bir de bunu kaldırması zordu. O yüzdendi Mine'nin şebeklik çabaları muhtemelen. Hem günü hem de anne babasının hatasını kurtarmaya çalışmak.

"Ciddiye aldım dinliyorum ben de seni Mine." diyerek pastasına baktı, "Ay kıyıp da kesemiyorum bunu ben. Ne güzel duruyorlar.". Mine'yle aynı anda başımızı eğip pastaya baktığımızda Elçin'in kahkahası inletti yine bulunduğumuz yeri. "Ya benim çocuklarım onlar. Siz sevmeyin." diyerek kıkırdamaya devam etti. Ama kıkırdaması Mine'nin "Bundan senin haberin var mıydı Barış?" demesiyle bölündü.

CapellaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin