Ezginin Günlüğü - Eksik Bir Şey
Merhabalaaar!
Bu hikayede de mesajlaşmaya başladım. Göz atmak isteyen olursa profilimdeki linkten ulaşabilirsiniz: )
İyi okumalar:)
Ağzıma attığım cipsi sanki her yere değmesi gerekiyormuş gibi ağzımın içinde dolaştırdım. Karnımın üstünde yatan kedimin kulaklarını kaşımaya devam ederken gözüm açık olan televizyondaydı. Ne izlediğime dair bir fikrim yoktu ama. Boş boş bakıyordum ekrana. Sanki o benim için bir perdeydi ve arkasında düşüncelerim Hacıvat'la Karagöz gibi gölge oyunu oynuyorlardı. Onlar yerine Barış'la ben vardık gerçi. Sürekli didişen bir çift. Asla birbirini anlayamayan, aslında çift olmayı bir gece bile başaramamış iki insan...
Bir haftadır aklımdan geçen sadece 'Neden' sorusu oldu. Neden sarhoştuk dedi? Neden sarhoşken o kadar ileri gitti? Neden pişman oldu? Neden gitti yüzüme bile bakmadan? Neden aramadı? Neden, neden, neden! Ama en büyük neden yine kendimeydi. Böyle durumlarda, suç arayacaksam kendime kıyak geçmeyi severdim zira. En büyük nedeni hep kendime saklardım o yüzden. Ve en büyük sorum, neden pişmanmışım gibi davrandım ben o sabah? Hiçbir soruya cevap veremediğim gibi buna da bir cevabım yoktu. Ben yapmıştım sonuçta, bir cevabım olabilmeliydi değil mi? Ama yoktu. Bilmiyordum neden öyle davrandığımı. Ateş'in dediği gibiydi belki de, etkilenmiştim çevredeki genel yargılardan.
Ateş demişken... O gün Ateş esip gürledikten sonra Barış'a güvenmediğimi söylememle sakinleşen ortam bir daha alevlenmişti. Begüm sanki ona ilanı aşk etmişim gibi mutlu olup doğru olanın bu olduğunu söylediğinde Ateş yine lavlarını saçmıştı bir anda ortalığa. Hem bana hem Begüm'e kızmıştı. Begüm'e bir daha bu konuda konuşmaması için bağırırken bana sadece oturup düşünmemi söylemişti. "Sana inanıyorum kızıl. Kalbinle beynini bir araya getirebilirsin sen. Sadece düşün. Başkasının olayıymış gibi düşün. Bir arkadaşına olmuş gibi. Ona ne tavsiye vereceğini düşün. Ama düşün ve ne olur ani kararlar verme.". Tek söylediği buydu. Sonrasında da Begüm'e Barış hakkında ağzını açtırmadığı gibi kendi de bir şey demedi. Ara ara benim anlattıklarımı dinlediler o kadar.
Sonra Ateş gitti. İzni bittiği için dönmek zorundaydı. Ama Noel tatili için gelmeye söz verdi. Yılbaşında evde kös kös oturacağımdan emin olduğu için ona ihtiyacım varmış çünkü. Muhtemelen haklıydı da. Hem özlüyordum Ateş'i. Ne kadar çok gelse o kadar iyiydi benim için. O yüzden sesimi çıkarmadım hiç. Bir haftadır neredeyse her gün arayıp sordu. Bazen o girdi konuya bazen ben. Bazen sadece ağladım telefonda, sessiz sessiz dinledi beni. Bazen eğlendirmeye çalıştı. Bazen de gidip konuşmam için cesaretlendirmeye. Ama dinlemedim, dinleyemedim Ateş'i. İstediği kadar dışarı çıkmaya ya da konuşmaya itsin beni, gidemedim hiçbir yere. Bir haftadır rutinimi hiç bozmadan sabah kalkıp laba gittim. Labda işlerimi halledip eve döndüm ve kendimi işe verdim. Makaleme odaklandım tamamen. Fena da gelmedi aslında. Barış'ı aklımdan çıkarabildiğim tek anlar makale üstüne çalıştığım anlardı çünkü.
Ateş'in dediği tek şeyi yapmayı başardığıma inanıyordum, başkasının olayıymış gibi düşünmek. Düşünmek kolaydı. Sonuç basitti. Muhteşem geçen bir gece vardı ortada. An be an daha da birbirine alışan tenler çekilmişti sonunda birbirine. Ve binlerce kez izin istenmişti gözlerle. Sonra sabah olmuştu ve gecenin tüm tılsımını alıp gitmişti sanki. Peki sonuç neydi? Bir arkadaşım olsaydı karşımda "Korkmuşsunuz, ikiniz de bir sonraki adımdan korkmuşsunuz." derdim, "Sen çevrenden etkilenmiş ağzını açmamışsın, çocuk da tecrübesizlikten ne yapacağını şaşırmış ve en doğrusunun bu olduğunu düşünmüş.". Ama söz konusu kendin olunca asla bu kadar basit olmuyordu işte. Barış'ın korkacağını düşünmüyordum mesela. Evet ben susarak biraz kötü etkilemiş olabilirdim belki ama yanıma geldiğinde zaten surat ifadesi anlatıyordu her şeyi. Gözlerinden akıyordu pişmanlık iri bir gözyaşı gibi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Capella
Romansa"Dinle şimdi." dedi. Sesi sanki bir şeyleri incitmekten korkar gibi çıkıyordu. Şaşkınca etrafıma bakındığımda dudakları yavaşça yukarı doğru kıvrılırken elmacık kemikleri belirginleşti. Öyle güzel gülüyordu ki... Gülüşü kapkaranlık kumsalı aydınlatı...