Can Bonomo - Süper
Bir hafta... Hatta sadece 5 iş günü. Bugünü de yaşadığımı düşünürsek 4.5 iş günü. Ama bitmiş bir Elçin. Aklımda sürekli "Aylardır iş diye sürünüyorsun. Kes sesini, yap işini işte!" sesi yankılansa da yorgunluğum sesi dinlememe bile izin vermiyordu. Bir haftada daha önce hiç yorulmamışım da ilk defa şimdi yoruluyormuşum gibi hissetmiştim. Öyle ki emekliliğime ne kadar kaldığını sorgulamak üzereydim. Eğer moralimi daha fazla bozmayacağını bilsem yapardım da sanırım bunu. Şimdilik "Bir gün daha gitti." diye sakinleştirmeye çalışıyordum kendimi. O da iş arayan Elçin'e saygımdan, yoksa...
Bu kadar huysuz olmamdaki bir diğer büyük, çok çok büyük, etken de Barış'ı göremiyor oluşumdu tabi ki. Hafta sonu çalışmayacağı için sevinmiştik ilk başta ama sanırım bu iş tam anlamıyla düşünmemiştik. Hafta içi 4 gün çalışması demek bizim hafta içinde asla görüşmemiz demek oluyordu çünkü. Ben eve gelmeden ya da geldikten hemen sonra çıkmak zorunda kalıyordu.
Sadece bir gün karşılaşabilmiştik aslında bu hafta. Ben yorgunluktan sürünerek merdivenlerden çıkarken Barış jet hızıyla iniyordu. Tabi ki sonrası Barış'ın beni kucağına alıp eve taşıması ve beni sevmeye daldığından programa geç kalışıyla sonlandı. Ama pişman mısın deseler kesinlikle değildim. Barış'ın da olduğunu sanmıyordum. Çünkü bütün hafta birbirimizi en çok gördüğümüz o zamandı sanırım.
Sabahları kalkmaya çalışıyordu yine de benim güzel bebeğim. Gece çok geç gelip hemen yanıma girip uyusa da ben uyandığımda o uykusunun u'sunu bile almamış oluyordu. Ama yine de inatla kalkıyordu. Gözleri yarı kapalı "En azından biraz göreyim seni" diyerek öpmeye sevmeye çalışıyordu bir de. Bir düzene oturtacaktık elbette bu durumu. Ben biraz daha geç yatmaya alışacaktım. Barış daha erken kalkmaya ya da. Daha doğrusu kalkınca daha az uyuyormuş gibi gözükmeye. Henüz ilk haftadaydık. Ayarlayacaktık biz, emindim ben bundan.
Yine de yorgunluğumun üstüne inen özlem yüküyle ezildiğimi hissediyordum bugün. Özlemiştim gerçekten. Barış'a da her fırsatta söylüyordum. Üzülmeyeceği kadar sık en azından. Üzülürse kafası atar, bırakırdı çünkü. Biliyordum bebeğimi o kadar. O yüzden sevineceği oranda bırakıyordum özlem yakarışlarımı. Tatlı tatlı gülüyordu telefonun ucundan. Arada kendine kızıyordu ben bu kadar yorgunken beni yalnız bıraktığı için. Sanki onun suçuymuş gibi... Ama Barış'tı bu, istediğimi desem de ikna edemiyordum nasıl olsa. O yüzden konuyu dağıtmakta buluyordum ben de çareyi.
Çisil'in şiştlemesiyle yerimde zıplayıp ona döndüm. "Nereye daldın acaba Elçin?" dedi gülerek Çisil. Sanırım buradaki ilk arkadaşım olma yolunda ilerliyordu kendisi. Çok sevimli bir kızdı. Benim altımda çalışıyordu ama benden çooooook daha uzun bir iş tecrübesi olduğundan şu ilk haftamdaki kurtarıcımdı kendisi. Tamamen kayboluyordum çünkü yeni işte. Ne malzemelerin yerlerini biliyordum ne labın işleyişini ne de herhangi bir şeyi. Çisil de bunu fark etmiş gibi yanaşmıştı bana. Ağzı laf yapan biriydi kesinlikle. Ben de indirmiştim sanırım bu yüzden duvarlarımı biraz da olsa Çisil için.
"Yoruldum yoruldum!" diye inlediğimde kıkırdayıp "Öyle oluyor ilk haftalar." diyerek pipeti dikkatle örneğin içine batırdı. Hücre atıklarını çekerken de devam etti konuşmaya, "Ben ilk hafta 8'de uyuyordum. O da eve ancak 8'de gidebildiğimden. Daha erken gidebilsem eminim o saatte uyurdum.". Barış da evde olmadığından ben de Çisil'den farklı sayılmazdım aslında. Baya erken sızıyordum koltukta. Yatağa geçişim daha geç oluyordu belki sadece. O da yiğitliğe bok sürdürmemek içindi işte.
"Ne zaman alışılıyor peki bu duruma?" dedim sırtımı çıtlatarak elimdeki son örneği de yerine koyarken. "İnanmazsın" diyerek dikkatle kapattı Çisil de örneğini inkübatöre götürmek için benimkileri de alırken de "Haftaya inanılmaz bir şekilde alışmış oluyorsun. İlk haftanın rezaleti sadece bu." diyerek uzaklaştı benden. Gözüm labdaki saate takıldığında hafifçe sırıttım. Bencime bir göz atıp "Ve sanırım o haftayı da an itibariyle tamamladım!" diye sevindiğimde minik bir kahkaha atıp bencini silmeye başladı Çisil, "Gözün aydın. Git dinlen bu gece iyice. Haftaya normalleşeceksin, söz.".
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Capella
Romance"Dinle şimdi." dedi. Sesi sanki bir şeyleri incitmekten korkar gibi çıkıyordu. Şaşkınca etrafıma bakındığımda dudakları yavaşça yukarı doğru kıvrılırken elmacık kemikleri belirginleşti. Öyle güzel gülüyordu ki... Gülüşü kapkaranlık kumsalı aydınlatı...