Teoman - Uçurtmalar
Sanırım bu sefer bir sigaralık hakkım bile yoktu, araba ve günün bütün yalanları bizi bekliyordu. Uçurumdan atlar gibi derin bir nefes alıp kendimi arabanın içine attım. Aslında yalanların tam ortasına atladığımı bile bile...Barış da arabaya bindiği gibi derin bir nefes verdi. Bana baktığının farkındaydım ama başımı çevirirsem her şey başlayacağından çevirmemeyi tercih ediyordum. Ama Barış düşünceme ihanet edip "Elçin." dedi, "Başını çevirmiyorsun diye başının etini yemeyeceğimi düşünüyorsan yanılıyorsun. Biliyorsun değil mi bebeğim?".
Yoo bilmiyorum!
"Ben sana sıralayayım." diyerek çalıştırdı arabayı, "Açıklama yaparken zorlanma sonra.". İlerlemeye başlayınca başımı çevirip "Pardon?" dedim, "Ben niye açıklama yapıyormuşum?". Bana dönüp kocaman gözlerle güldü, "Bir de soruyoruz. E peki madem açık olalım.". Başımı salladım hırsla, "Lütfen.". "Kimdi Duru'nun bahsettiği lavuk?" dedi hiç bekletmeden. Kıkırdayınca "Elçiiiiin!" diye uyardı.
-Lavuk olduğunu nasıl anladık tanımadan?
-Sana yavşıyormuş, yetmez mi?
Alaycı bir gülüş geçerken yüzümden "Aaa lütfen Barış," dedim, "Bana kibar davranıyordu.". Aynı gülüşü burnundan verdiği sesli nefesle birleştirdi Barış da. "He takıldığımız nokta orası yani Elçin?" deyip ışıklarda durdu. Gözlerime bakabiliyordu şimdi ve bu kendimi korumamı engelliyordu. Çünkü Barış bana bakmazken daha güzel çemkirebiliyordum. "Orası tabi!" dedim tutmaya çalıştığım ama Barış'ın bakışlarıyla güneşin tam karşısındaki dondurma gibi eriyen sinirimle, "Kaç kız 'nazik' davrandı da Duru'nun dahi dikkatini çekti Barış?".
Kırmızı ışıktan yararlanıp yanaklarıma koydu ellerini, "Önce bir sakin olalım mı bebeğim?". Yüzümü ellerinin arasından kurtarıp "Konu sana gelince sakin olalım değil mi?" dedim alayla. "Tabi ki!" diye cevapladı aynı alay çokça da muziplikle, "Ben çok tatlı bir insanım çünkü.". Parmağımı yüzüne salladım sinirle, "Sevimlilik yapma bana Barış!". Burnumun ucuna minik bir öpücük kondurup önüne döndü. "Özüm böyle." deyip korna çalmadan hareket ettirdi arabayı. "Serseri!" deyip başımı cama çevirdim gülmemek için. Ama aklıma gelenle geri döndürdüm hemen, "Eee cevap?".
"Bebeğim benlik bir şey yok ki! Kızların terbiyesizliği, ben ne yapayım?" diyerek sıyrılmaya çalışmasını gole çevirdim, "E benlik bir şey de yok o zaman Barış. Yavuz'un terbiyesizliği.". Sinirli bir gülüş geçti dudaklarından. Sadece ismini duymak bile nasıl delirtiyordu. Direksiyonun üstündeki parmaklarının eklemleri beyazladı, "He Yavuz demek!". Sakinleştirmem gerektiğini fark edip "Ya Barış ne fark edecek Yavuz, Hasan, Hüseyin. Ben yüz vermediğim sürece kızabileceğin bir durum yok." dedim, "Ben senin bebeğin olduğum sürece kim kibar davranmış falan önemli mi gerçekten?".
-Senin benim bebeğim olduğunu bilmiyorlar ama.
Bak bu acıttı. Söyleyişi acıttı. Söylemeden önce hiç duraksamaması sonrasında yutkunması acıttı. Aldım yani cevabımı. Böyle anlarda çıkıyor işte kırgınlıkları. Söylemiyor da hiç... Ya da söylese de duymuyorum belki. Sandığımdan daha çok dert ediyor bu 'söylememe' işini. Ve öyle bir söylüyor ki çok kızıyorum kendime. Canımı acıtıyor söyleyişi ama ona kızamıyorum bunun için, kendime kızıyorum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Capella
Romance"Dinle şimdi." dedi. Sesi sanki bir şeyleri incitmekten korkar gibi çıkıyordu. Şaşkınca etrafıma bakındığımda dudakları yavaşça yukarı doğru kıvrılırken elmacık kemikleri belirginleşti. Öyle güzel gülüyordu ki... Gülüşü kapkaranlık kumsalı aydınlatı...