Bülent Ortaçgil - Sensiz Olmaz
Elçin Sangu & Barış Arduç - Bu Su Hiç Durmaz*
*Bölümün yazımı bittikten sonra bayıldığım bir başka Bülent Ortaçgil şarkısıyla aklımı yerinden oynattı Elçin ve Barış. O yüzden her ne kadar bölümün esas şarkısı 'Sensiz Olmaz' olsa da tercihimi 'Bu Su Hiç Durmaz'dan kullanıyorum, çünkü güzelliklerine dayanamadım:) 'Kafa Birikintisi' bölümüne niyet buna kısmet :))
İyi okumalar:)
*
O gürültüden nasıl sıyrılmıştık, bardan çıkıp eve nasıl gelmiştik bir fikrim yoktu. Bütün gün Barış'ın sabrını zorlarken kendi sabrımın tükendiğini fark etmemiştim sanırım. Sevmezdim aslında ortalıkta ilişkinin fazlaca gösterilmesinden. Ama Barış şarkı bittiği gibi sahneden inip beni kendine yapıştırdığında prensipler, şunlar bunlar hepsi aniden yok oldu. Kayboldum kollarında. Gerçek anlamda kayboldum.
Hep diyorum Barış'layken, sadece ikimizken, ya da beni sevip bana dokunduğunda etraftaki her şey yok oluyor diye. Söylemek için söylemek değil bu, gerçekten Barış oluyor sadece o anlarda. Sesler kesiliyor, görüntüler gidiyor, beynim gidip en dip köşelere saklanıyor. An bizim oluyor, sadece bizim. Bu gece de öyleydi işte. Çok kalabalıktı etraf ama baş başaydık biz. İkimiz de devam etmek için delirsek de dudaklarımızı mecburen yavaşça ayırdığımızda kalabalık geri gelmişti. Sonrası ise azaptı. Barış ısrarla onlara gitmemizi istese de her söylediğinde sert bir şekilde reddedip taksiyi benim evime yönlendirmiştim. Yol boyunca derin nefesler aldığını duydum sadece. Konuşmadık, konuşamadık. O an devam etmeliydi ve konuşarak bozamazdık çünkü. Sadece bekledik, sabırla...
Sessizlik asansörde bile devam etse de bakışlarının her yerimde gezdiğini hissedebiliyordum. Yanıyordu çünkü bakışlarının değdiği yerler. Yanıyordum çünkü. Başımı çevirirsem dudaklarına yapışırdım biliyordum. O yüzden sakince ayakkabılarımın yerle uyumunu izliyordum. En azından bunu yapmaya çalışıyordum.
Asansörden inip eve girerken ensemdeydi nefesi. Sadece nefesi yetiyordu bir yaprak gibi titremem için. Sadece ılık nefesini hissediyordum ensemde ve bütün vücudum deliriyordu. Parmak uçlarım bile karıncalanıyordu. Daha önce hiç böyle hissetmemiştim. Tutkudan öte bir şeydi bu. Sadece bir istek değildi. Sanki öyle tanımlarsam haksızlık edermişim gibi geliyordu. Kalbim heyecandan çarpıyordu belki ama teklemeleri, sanki yerinde dönüyormuş gibi hissettirmesi tutku değildi, aşktı. Titriyordum, çok soğukta kalmış gibi titriyordum ve sadece Barış'ın bedeni beni ısıtabilirmiş gibi geliyordu. Beni sevsin istiyordum, saatlerce sevsin...
Sırtım sert bir şekilde kapıya çarptığında dudaklarının arasına küçük bir inilti bıraktım. Montum çoktan yerdeydi. Barış'ın montunun hemen yanında yerini almıştı. Barış'ın elleri ise asla rahat durmuyordu. Kazağımın içinde yavaş yavaş bir belimde bir göğüslerimde bir sırtımda geziniyordu. Nefes dahi alamayacak kadar heyecanlıydım. Göğüs kafesim ilgi çekecek bir şekilde kalkıp iniyordu ama dudaklarını bırakamıyordum. Tadına aşıktım, evet aşıktım. Öpüşüne ise ne hissettiğimi anlatamıyordum bile. Tutkuluydu, istiyordu beni. Her hücresiyle istiyordu hem de. Bir yandan da korkar gibi öpüyordu. Gidecekmişim ya da bana zarar verecekmiş gibi. Burnumun ucu sızlıyordu bazen beni öptüğünde. "Nasıl bu kadar güzel sevebiliyorsun ve her hareketinle belli edebiliyorsun?" diye sormak istiyordum ama aynı zamanda hiç durmayan elleri konuşmayı unutturduğu için olmuyordu. Aynı şu an olduğu gibi...
Parmağını hissettim bel boşluğumda. Öyle yavaş geziniyordu ki tenimde kapalı gözlerimi daha da yumdum. Başımı yavaşça geriye atıp kapıya yasladığımda dudağım uzadı dudakları arasında. Hiç vakit kaybetmeden boynuma indi dudakları. Heyecandan deliye dönen damarımı öptü yavaşça sakinleştirmek ister gibi. Ama eliyle yaptıklarının pek yardımı olmuyordu buna. Parmağı bel oyuntumdan öldürürcesine bir yavaşlıkla yukarı doğru çıkarken titrek bir nefes verdim. Bacaklarım titriyordu. Parmaklarım Barış'ın şişmiş kollarını delmeye çalışır gibi koluna tutunmaya çalışıyordu. Sıvılaşmış gibi hissediyordum kendimi. Akıyordum sanki yaslandığım kapıdan. Ve tutan tek şey Barış'tı. O şekil veriyordu bana marifetli elleriyle. Parmağı yerini eline bırakıp göğsümü sıktığında ısırdığım dudağımı serbest bırakıp boğazımı titreten bir ses çıkardım. Hoşuna gitmiş olacak ki daha da hareketlendi eli. Yavaşça gezdi göğsümde, parmakları kasılıp gevşedi. Ve yaptığı her harekette daha da titretti içimi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Capella
Romance"Dinle şimdi." dedi. Sesi sanki bir şeyleri incitmekten korkar gibi çıkıyordu. Şaşkınca etrafıma bakındığımda dudakları yavaşça yukarı doğru kıvrılırken elmacık kemikleri belirginleşti. Öyle güzel gülüyordu ki... Gülüşü kapkaranlık kumsalı aydınlatı...