Yalın

4.2K 218 437
                                    

Teoman - Mavi

Tedirgin bir şekilde bakındım etrafıma. Barış ateşi yakmakla meşgul olduğundan farkında değildi halimin. Ama tedirgindim. Gerçekten kimse yoktu etrafta. Gerçekten çok sessiz bir yerdi burası. Gerçekten karanlıktı bir de. Ben Barış anlatırken abartıyor diye düşünmüştüm ama karşıda uzakta gözüken ateş dışında ışık yoktu. Orada da birileri bizim gibi tatile gelmişti demek. Muhtemelen bizim otelin yeriydi orası da. Ama uzaktı oldukça.

Battaniyede popomu biraz daha oynatıp "Ateş yakmamıza gerçekten izin var mı burada?" diye sordum istemsizce. Çok içinde olmasak da etrafımızda ağaçlar vardı sonuçta. "Var bebeğim tabi ki." diyerek ilerde gözüken ateşi işaret etti, "Zaten başka türlü de göremeyiz birbirimizi.".

Topladığı odunlar tutuşsun diye uzattığı dudaklarıydı mı tetikleyicim yoksa sabahtan beri her tarafa koşup beni mutlu etmeye çalışması mı ya da hiç tetikleyicim yok muydu bilmiyorum ama aniden gelen şeytani gülümsememe engel olamadım. Barış ateşle uğraşırken dilimi gezdirdim gülümsememin üstünde keyifle. Boğazımı temizlediğimde bir şey söyleyeceğimi düşünüp bana döndü ama ifademi anlamamış ya da anlamamış ama şaşırmış bir şekilde baktı.

Gülüşüne bakılırsa anlamıştı ama 'Şimdi mi?' der gibi bir şaşkınlığı vardı sanki daha çok. Onaylamak ister gibi büyüttüm gülüşümü. Dudağının kenarını kaşıdı beni daha fazla delirtmek için o da. "Hayırdır?" diye sordu gülerek, "Bir şey mi oldu?". Dudağımı kıvırıp "Bilmem." dedim ama sesim bana bile gereğinden fazla çatallı geldi. Hoşuna gitti ama kesinlikle bu ton. Dudağı yavaşça sağa doğru kıvrıldı çünkü. Kaşları biraz daha merakla havalanırken "Bilmiyorsun?" diyerek elini koydu battaniyeye. İki kolu arasında kalan vücudum haline gayet memnun hafifçe kıpırdandı. "Yani" dedim sol omzumu kaldırıp, "Tamamen karanlık olsa mesela, hiç görmesek...".

-Kapa o zaman gözlerini.

Ve dejavu no bilmem kaç...

Gözkapaklarım kendiliğinden düştü yüzüme çarpan nefesiyle. Bu sıcak havada öyle bir titretti ki beni ellerimi yüzüne koyup tutunmak zorunda hissettim kendimi. Dudakları yavaşça kapadı dudaklarımı. Titremesini durdurmak ister gibi, korkutmamaya çalışır gibi, sever gibi öptü. Ellerim kaydı güzel yüzünden. Biri ensesini okşamaya başlarken öbürü hemen yanımdaki koluna indi. Ellerimin altında gerilişiyle gerildi, severek yumuşadı vücudum. Dudaklarının hareketi sertleştikçe sıktım elimin altındaki güzel tenini. Kayboldum teninde, kayboldum dudaklarında. Tadı 'ben geldim' dedi, dağıttı içimi. Kokusu gelip dağılanları esintisiyle uzaklaştırdı. Dağıldı tüm bedenim, dağıldım Barış'ın etkisiyle.

Kumdan bir heykel gibi hissediyordum kendimi Barış'ın karşısında. O da yaratıcım... Her şeye dayanıklıydım. Her insana, her darbeye... Sert darbelere karşı o oradaydı çünkü biliyordum. O yüzden dimdik duruyordum. Asla yıkılmayacağımı bilerek. Ama o biliyordu zayıf noktamı. Tek dokunuşu yetiyordu tanelerime ayrılmam için. Tek dokunuşuyla havaya karışıyordu parçalarım. Tek dokunuşuyla savruluyordum rüzgarda. Onun etrafında, onun istediği şekilde, ona aşık...

Yine parçalarıma ayırmıştı beni. Yavaş yavaş yerle buluşan sırtım değildi parçalara ayıran, Barış'ın öpüşüydü. Ellerinin hep doğru yerde oluşuydu. Ellerinin şortumun açıkta bıraktığı bacaklarımda gezişiydi. Oradan sakin sakin askılı bodyme doğru yol alışındaydı kum tanelerim. Tüm bedenimi dolaşırken göğsümde dinlenen eliydi rüzgara karışmam. Boynuma inen dudaklarıydı ayaklarımı yerden kesen. Eliyle dudaklarının aynı noktada buluşmasıydı havada süzülmeme sebep olan. Başım yeri delmek ister gibi yere bastırsa da süzülüyordum uçurumun ucunda gördüğümüz denizin üstünde. Ellerim kollarına sıkı sıkı tutunsa da uçuyordum ateşe, yanacağımı bile bile.

CapellaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin