LP - Lost on You
Hayal ettiğimden çok daha güzel ve büyük bir karavan, karavanın arkasını kaplayan kocaman yatak, camdan görünen deniz, kulağımıza az da olsa dalgaların sesi ve Barış'ın beni sımsıkı saran kolları... Her şey çok inanılmaz geliyordu bana. Böyle mi olacaktı acaba bundan sonra? Hep inanamayacak mıydım Barış yanımda olduğunda? Öyle eksilmiştim ki öyle acıtmıştı ki yokluğu, varlığının normalden çok etkilemesi normal sayılabilirdi sanırım.
Evet eksiltmişti. Eksiltmişti ama tamamlardı Barış. Tamamlamakla da kalmaz büyütürdü beni. Biliyordum. Yapardı bu adam. Öyle seviyordu çünkü. Öyle seviyordu ki içimdeki sevgi yetmiyormuş gibi bir de onun sevgisi eklenince üstüme kalbim göğüs kafesimi delip geçecek gibi hissediyordum. Bir yıl olmak üzereydi o ilk gördüğüm gecenin üstünden. Koskoca bir yıl... Ve bu bir yıl boyunca belki dilim başka konuşsa da kalbim bildi hep Barış'ın sevgisini. Hep ama! Hiçbir zaman şüphe duymadı sevgisinden. İnadı bırakıp ona kendimi bıraktığımdan beri de hiç yalnız bırakmadı beni sevgisi. Sardı sarıldı hep. Bazen bakışlarıyla, bazen gülüşüyle, bazen dokunuşlarıyla, bazen de sözleriyle... Ama hiç bırakmadı beni. Ayrıyken bile...
Ayrıyken bile sevebilir miydi biri? Severdi elbet. Severdi ama bu kadar yanında olur muydu artık yanında olmayacağını bildiği birinin? Bu kadar yanında hissettirir miydi ya da sevgisini? Zordu bence. Çok zor hem de. Ayrılık dediğin insanı kırıp döken parçalara ayıran bir şeydi. Hissettiğin sürekli bir acıyken hala sevginin hissettirebilmek insanüstü bir durumdu bence. Acınla değil yine sevginle ayakta tutmak sevdiğini... Ben yapamazdım sanırım. Yapamadım da diye düşünüyordum. Ama Barış, bir yıl önce 'Ben aşka acemiyim, öğret bana' diyen Barış, yaptı. Ya ben çok iyi bir öğretmendim ya da aşk, bilmiyordum. Barış'ın çok iyi bir öğrenci olduğu gerçeğini değiştirmiyor ama iki durum da.
"Bebeğim" diye mırıldanarak çıkardı içimden beni, "Uyudun mu?". Hafifçe güldüm. Çok yorgun hissediyordum çok uzun süredir kendimi. Uyuyamamamın dışında uyuyabilmeyi başardığım anlarda hiç dinlenemiyordum çünkü. O huzursuzluk rahat bırakmamıştı beni bir buçuk aydır. Tam dinleneceğim dediğim gün de Barış yok olmuştu. Yorgundum yani hala. Çok yorgun... Sanırım belli de oluyordu halimden. Barış sesini çıkarmadan seviyordu o yüzden sadece beni. Ve uyuduğumu düşünüyordu. Ama yalanlayıp "I-ıh" diyerek kaldırdım başımı, "Uyumadım, düşünüyordum.".
Güldü hafifçe. Parmağı burnumu boydan boya geçerken "Düşünme artık." diye fısıldadı, "Rahat bırak biraz beynini. Bana bırak kendini.". İçimin böyle akıp gitmesi hissini bile çok özlemiştim sanırım. Parmaklarımın o kusursuz gülüşüne çekilmesini, kalbimin sadece varlığıyla pırpır etmesini, dudaklarımı uyuşturmasını... "Bıraktım zaten." diye mırıldandım onun gibi, "Çok oldu onu yapalı.". "Ne düşünüyorsun o zaman?" diye sordu gülerek. Ama "Beni ne kadar güzel sevdiğini." cevabını beklemediği kesindi.
Şaşırsa da azalmadı ama gülüşü. Gülüşüne şaşkınlık eklendi sadece. Sonra da daha büyük bir gülüş. "Ne kadar güzel seviyormuşum?" diye sordu keyifle. Sabahtan beri kafayı yediğim için belki ilk anda beklediği tepkileri verememiştim. Aklımın burada olduğunu ve benim için bir şeylerle uğraştığını idrak etmesi gerekiyordu çünkü önce. Onu idrak ettikten sonra anı kaçırmıştım maalesef. Biraz keyfini bozmuştu belki bu durum ama sesini çıkarmamıştı. Korkumu hissettiğini biliyordum çünkü. O kaçan keyfi geri getirmek de bana düşüyordu biraz. O yüzden şimdi yüzündeki o tatlı gülümseme olması gerekenden çok daha fazla mutlu ediyordu beni.
"Çoooook" diyerek yükseldim biraz kolunda, "Hiç kimsenin hiç kimseyi sevemediği kadar çok.". Benden böyle şeyler duymaya alışık olmadığını biliyordum ama yadırgamadı bu sefer. Yüzüne bir miktar daha huzur ve mutluluk eklendi sadece. "Şımarırım ama." dedi sonra da muzur muzur, "Şımarırsam toparlayamazsın bak.". Omzumu silktim umursamaz bir biçimde, "Umurumda mı sence?". Tek kaşı keyfine eşlik eder gibi yavaşça yükseldi. Kaşıyla birlikte sağa doğru kıvrılan dudakları "Diyorsun?" demek için aralandı. Başımı salladım kıkırdayarak. Yüzündeki ifadeyi çok iyi tanıyordum çünkü. Çok çok iyi... Tutkulu bir gülüşle "Karavanın" diye mırıldandım kolunda parmaklarımı aşağı yukarı oynatırken, "Perdeleri var mı acaba?".
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Capella
Romance"Dinle şimdi." dedi. Sesi sanki bir şeyleri incitmekten korkar gibi çıkıyordu. Şaşkınca etrafıma bakındığımda dudakları yavaşça yukarı doğru kıvrılırken elmacık kemikleri belirginleşti. Öyle güzel gülüyordu ki... Gülüşü kapkaranlık kumsalı aydınlatı...