İstek vardı ben de yazayım dedim. Uzun süredir yazamadığım için özür dilerim öncelikle. Ama okul ve diğer kitaplar falan. Ve açıkçası Salih'i göremedikçe hevesim gitmişti. Ama şimdi iyiyim. Umarım bölümü beğenirsiniz.
Yamaç ve Salih, Yamaç'ın Nehir'in kürtaj yaptırdığını sandığı gün oturdukları sahilde oturuyorlardı. Yamaç neler yaşadığını, buraya kadar nasıl geldiğini anlatmıştı. Salih de Çukur'da neler olduğunu...
Salih Yamaç'ın gittiğini sandığında Çukur'u hem Yamaç'ın hem de Selim'in beğeneceği bir yer haline getirmeyi kafasına koymuştu. Yamaç'ın istediği gibi İstanbul Çukur'da olacaktı ve Selim'in istediği gibi artık savaş olmayacaktı. Evet bunları yapmak onda çok şeye mal olmuştu. Cumali ve Medet'i kaybetmişti. Ama kardeşlerinin anısını yad etmek daha önemli gelmişti o an. Saadet'in dediği gibi ölülerini yaşayanlardan çok seviyordu Salih.
Hava kararmaya ve soğumaya başlayınca Salih Yamaç'ın nasıl titrediğini fark etmişti. Kabanını çıkartıp onun omuzlarına bırakınca Yamaç hiç protesto etmeden kabanın içine gömüldü. Normalde aynı bedene sahiplerdi ama yıllar boyu işkenceden sonra Yamaç çelimsizleşmişti ve eski formuna dönmesi zor olacaktı. Salih'inkine kıyasla küçük bedeni kabanı içinde daha da küçük gözüküyordu.
Salih gülümsedi. Ama kendine kızmadan edemiyordu. Yamaç'ın tamamen iyi olduğundan emin olmalıydı. Bir mesaja kanmamalıydı. Yamaç'a bakıp "Babamın oğlu. Hadi kalk. Eve gidelim. Üşüdün sen de." dedi. Yamaç ona dönüp mahsunlaşan yüzüyle "Biraz daha kalabilir miyiz Salih? Lütfen." dedi. Salih bu surata hayır diyemezdi. Başını salladı.
Bununla Yamaç ona daha çok yaklaştı ve başını onun omzuna koydu biraz da korkarak. Ama Salih ona daha da yaklaşmıştı onu rahat ettirebilmek için. Yamaç kafasını daha da yerleştirip burnunu Salih'in boynuna dayadı ve derin bir nefes aldı. Salih gerçekten de ev gibi kokuyordu. Bu kokuyla bile güvende hissedebilirdi genç adam. Yamaç'ın gözleri yavaşça kapanınca Salih onun uyuyan suratına baktı.
Aynı evde kaldıkları gecelerde Yamaç'ı uyurken izleme fırsatını çok sık bulurdu. Çukur Karakuzularda olsa bile yüzünde uyurken bir huzur oluşurdu. Ama şimdi o huzur yoktu. Kaşları hafifçe çatılıydı. Salih Yamaç'ın yaslandığı kolunu alıp onun omuzlarına sardı ve Yamaç'ı biraz daha kendine çekti. Yamaç yine rahatını ayarlamış ve uyumaya devam etmişti.
Güneş batarken Salih birden burnunu Yamaç'ın artık eskisi gibi yumuşak olmayan saçlarına daldırdı ve sarışının alnını öptü. Yamaç bununla biraz sızlanmış ve Salih'e daha çok sokulmuştu. İkisi de Çukurdan ve savaşlarından uzak bir şekilde sahilin o bankında otururken Salih'e her şey mümkünmüş gibi geliyordu. Salih Yamaç'ın omuzda tuttuğu elini kaldırıp Yamaç'ın saçlarına daldırdı. Yavaşça okşarken o da yanağını Yamaç'ın alnına dayanmıştı.
Denizden esen meltemler ikisini de titretirken Salih sonsuza kadar bu anda kalmayı diledi...
***
Salih kahveye vardığında çok mutluydu son yıllara kıyasla. Yamaç bir haftadır evinde kalıyordu. Salih'le aynı çatı altında. Ve bunu bilmek, her sabah Yamaç'la kahvaltıya oturmak onun için bir serotin kaynağıydı.
Kahveye girdiğinde amcasının çoktan yerinde oturduğunu gördü. Ona gülümseyip "Amcam! Günaydın. Kahvaltıda yoktun." dedi. Amcası başını salladı. "İşlerim vardı oğlum. Geç bi otur bakalım. Seninle konuşmam lazım." Salih amcanın ona oğlum demesinden pek haz etmese de oturdu. Bu ses tonunu biliyordu. Bir sorun vardı.
Amcası ona bakarken çayından büyük bir yudum alıp bitirdi. Salih "Bir sorun var. Nedir? Çözelim." dedi. Amcası ona bakıp "Var. Bir sorun var." dedi ve kalktı. Çayını dolduracaktı. Çayını doldurduktan sonra masaya geri dönerken yarı yolda durdu ve "Sorun Yamaç oğlum." dedi. Yamaç'ın adını duymasıyla Salih'in sırtı gerilmişti. Amcası bir şeyler söylerken Salih çınlayan kulağından onu dinleyemiyordu bile, alnını ovuşturup ayağa kalktı rahatlabilmek için ama olmuyordu. Ki beyni son cümleyi yakalayabilmişti. "Onu halletmemiz gerekebilir."