Canolar. Kırk yılın başı atıyom zaten bölümleri biliom ama olsun. Bu bölümün olayı şu : Vartolu Beyefendi ya da Selimlerle anlaşma yapmadan solo intikam almak için geliyor.
Selim şaşkınlıkla babasına bakarken Kahraman "Yapacak mıyız gerçekten?" dedi. İdris sıkılarak "Oğlum sıcak para yok demiyor musunuz? Tekeri döndürecek kadar yaparız, sonra bırakırız." dedi. "Benim de hoşuma gitmiyor ama yapmamız gerek diyorsanız..." Selim fikrini belirtmesinin bir fark yaratmayacağını bile bile "Yapmamız gerek." dedi. Kahraman da başını salladı. "En azından bir süre." İdris iç geçirip "Tamam. Ara şu Sadettin'i ve kabul ettiğimizi söyle." dedi. "Yarın mekanına gidip bakarız."
***
Kahraman ve Sadettin yan yana dururken Selim merakla etrafa bakınıyordu. Kahraman "Sadettin kardeş. Biz burayı da koruruz, öbür iki mekanında hallederiz ama Anadolu Yakasındakine karışamayız." dedi ona dönerek. Sadettin zorla gülümseyip "Yauv dert ettiğin şeye bak Kahraman Bey. Anadolu'yu ben alırım. Siz buradakilere bakın yeter." dedi. Selim "Bana kalacak değil mi bu iş? Ha bar koruması ha mekan koruması. Aynı şey neredeyse." dedi. Sadettin "Yalnız Selim Bey, bizimkisi daha dikkatli olacak değil mi? Neticede patlayan şeker yapmıyoruz burada." dedi gülerek ama ciddiyetle. Selim ona dönüp "Hallederiz Vartolu." dedi aynı ciddiyetle. Kahraman ikilinin bakışmasına bakıp "Oldu o zaman. Hadi Selim geç olmadan gidelim." dedi.
Selim abisinin peşine düşerken Sadettin "Çaya da beklerim canım." diye seslendi arkalarından. Kahraman gülerken Selim "Bayağı hoşuna gitti he." dedi. Kahraman arabaya geçerken omzunu silkip "Komik adam ya." dedi. "Bazıları gibi eğlence seviyesi sıfır değil." Selim gözlerini devirip "Ha ha." dedi. Kahraman gülüp "Hadi hadi." dedi. "Kıskanma. O sadece ortağımız, ama sen kardeşimsin."
***
Sadettin odasının camla kaplı duvarından gece manzarasına bakarken elindeki altın zincirle oynuyor ve düşünüyordu. Adana'dan çıkıp İstanbul'a neden geldiğini hatırlattı kendine. İntikam almaya gelmişti. O Koçovalı ailesini bitirmeye, hakkı olan o tahta oturmaya gelmişti. Yatağından cılız bir ses "Neden ayaktasın hala?" dedi. Sadettin ona dönmeden "Uykum yok." dedi. "Sen uyu karam ama, sabaha daha var."
Kadın onu dinlemeyip kalktı ve ona arkadan sarılıp alnını dövmesine dayadı. "Ne var bu kadar düşünecek Sadettin?" dedi. "Geliş amacımız belli, ne yapacağımız belli, nasıl yapacağımız belli." Sadettin gülüp "Benim amacım, ne yapacağım ve nasıl yapacağım, karam." dedi. "Sen sadece peşime takıldın." Hilal onun karnına vurup "Herife destek olunca da suç." dedi ve ondan ayrılıp gidecekken Sadettin dönüp onu kolundan tutarak kendine çekti. "Ben öyle mi dedim karam? Sadece sana zarar gelmesini istemiyorum bu işten."
***
Sadettin'in ilk hedefi Kahraman'dı. Bunu aslında başkalarına yaptırabilirdi ama o kanın kendi eline bulaşmasını ve intikamın iç yakan tadını almak istiyordu vahşi bir şekilde. Ama haftalardır herife ne zaman yaklaşsa hep bir şekilde eli silaha gidemiyordu. Kalıyordu öyle. Kahraman ona bir şeyler anlatırken Sadettin silahının soğuk dokusunu hissetmeye tenezzül bile edemiyordu.
Ki, bunun olmaması lazımdı. Otuz yıldır o aileye duyduğu nefretle yanıp tutuşmuştu. Ama nefretini yönelttiği yer doğru mu acaba diye ilk defa sorgulamıştı. Kahraman saatine bakıp "Oooo, ben kaçar Sadettin kardeş. Babam kafamı kıracak." dedi ve boş çay bardağını bıraktı. Sadettin de ayaklanıp "Sen de bu pederinden çok korkuyorsun ha." dedi. Kahraman ceketini giyerken "Yok öyle bir şey." dedi. "Ben ondan korkmam, saygı duyarım ama korkmam."
Sadettin başını sallarken Kahraman onun omzuna hafifçe vurup "Sonra görüşürüz." dedi ve merdivenleri çıkıp depodan çıktı. Sadettin yine sandalyesine çökerken Medet'in bakışlarını üstünde hissedebiliyordu. "Bakma öyle!" dedi birden. "Doğru anı bekliyorum." Medet "Sen öyle diyorsan abim..." dedi ve sustu. Sadettin oflayıp kalktı ve telefonunu çıkartıp Hilal'i aradı. Kadın ikinci çalışta açmıştı. "Canım?"