Salih, Saadet'in beline sarılmış ağlarken siyah saçlı kadın da göz yaşlarını sessizce döküyor, onun saçlarını okşuyordu. Neler neler yapmıştı daha bir gün önce, Çukur'dan Koçovalıları sürmüştü ama Saadet ona kızacak gücü kendinde bulamıyordu. Ne yapsa affetmemiş miydi zaten içten içe? Etmişti, bunu da affederdi.
Salih ona daha sıkı sarılıp "Neden... ne zaman öğrendin sen?" dedi. Hala dizlerinin üstündeydi. Saadet "Birkaç gün oluyor." dedi. "Altı haftalık şu an."
"Altı hafta..." diye mırıldandı adam, gülümsüyordu. Saadet "Salih... gidelim. Buradan gidelim, burası seni mutlu etmeyecek, beni mutlu etmeyecek. Çukur'dan gidelim." dedi onun saçlarını okşarken. Salih ayaklanmıştı. "Ama... Selim?"
"Selim... oydu değil mi sana yardım eden en başında beri?"
Adam başını salladı. "O benim kardeşim Saadet, herkes benim karşımdayken o yanımda durdu. Şimdi herkes ona karşıyken benim de onun yanında olmam lazım."
Kadın yutkundu. "Selim'le konuşsan... burada kalmak istemiyorum ben. Bu Çukur herkesi yuttu Salih, o ev herkesi mahvetti. Gördüm ben. Nedret, Ayşe, Sena... Biz de mahvolmayalım."
Salih başını salladı. Eli hala Saadet'in karnındayken "Tamam." dedi. "Sen... Sen nasıl istersen. Artık her şey sen nasıl istersen Sadiş."
Kadın gülümsedi. Nihayet karşısındaki adam Vartolu'nun arkasına saklanmayı bırakmıştı, Salih'ti gene. Her gün ne oynayacaklarını Saadet'in seçmesine izin veren, kaç kere arka arkaya ebe olsa da şikayet etmeyen Salih olmuştu.
Saadet gülümserken parmaklarında yükseldi ve onun yanağına bir öpücük kondurdu. Tam geri inecekti ki Salih onu tutmuş ve dudaklarını birleştirmişti nazikçe. Ayrıldıklarında sırıtıyordu. "Ben... Selim nerede bilmiyorum. Dün bir aradım ama... bulamadım. Evde bekleyelim onu. Hem birilerine söylemem lazım benim Sadiş, Medet var, Ayşe ve Karaca... sevinecekler."
"Sevinirler mi cidden?" dedi. Sena'ya söylemişti ama Sena tepki veremeyecek kadar kendinde değildi. Bir de Sultan Ana biliyordu, o da kovmuştu zaten onu. Şimdi birinin bu habere sevinecek olması onu mutlu ederdi.
"Sevinmezler mi? Kuzen geliyor." dedi Salih. "Yani... Akşın'dan da Acar'dan da... beklemem... bekleyemem bizim çocuğumuzu sevmelerini ama... Karaca sever. Karaca sever."
Saadet başını salladı ve onun yanağını okşadı. "Salih... hele bir doğsun... ben eminim Akşın da sevecek kuzenini Acar da... İkisi de kin tutamaz ben biliyorum onları."
"Ba... Babam tutar mı?"
Saadet, Sultan Ana ile konuştuklarını söylememeye karar verdi. "Hele bir doğsun Salih... götüreceğiz herhalde dedesine."
"Aaa dedesi. Ben baba oluyorum o zaman."
Saadet gülmeden edemedi. "Doğal olarak."
***
Ayşe mutfakta Saadet'in hiçbir şeye karışmasına izin vermeden onun canının çektiği yemekleri yaparken Karaca hevesle çocuk isimleri sıralıyordu Saadet ablasına. Kadın onun hevesiyle eğlenip bazı isimleri kendisi için aklında tutuyordu. Karaca'nın neşesi ve Ayşe'nin ilgisi onu hamileliği hakkında iyi hissettirmişti. O da hayal kurmaya başlamıştı.
Salih balkondan mutfağa girdiğinde Karaca kız isimlerine yeni geçmişti. Ona bakınca "Hah bak babası da geldi, amca sence hangi isim daha iyi kız için? Nejan mı Almina mı?" dedi. Salih, Karaca'nın ona çok rahat bir şekilde amca demesi ile afallarken Ayşe de önce kızına bakmış sonra da Salih'e bakıp gülümsemişti. Salih de gülümsedi ve heyecanını belli etmemeye çalışarak. "İkisi de güzel Karaca ama... annesi de olur derse benim aklımda başka bir isim vardı kız olursa diye..."