EfYam 1 // Babamın Kaderi

185 10 24
                                    

"Bu herifin kimi kimsesi yok mu, karısı, kızı oğlu, torunu?" dedi Yamaç sinirle. Sedyesinden ona bakan Paşa "Yok, yalnız kurttur. Yani benim bildiğim." dedi çaresizce. Yamaç oflayarak hastane odasında gezinmeye devam ederken o Baykal denen herifi nasıl eline geçireceğini düşünüyordu. Telefonunu çıkartıp Metin'e mesaj attı. Baykal'ın her tanıdığını, her iş arkadaşını ve göz göze baktığı herkesi araştırmalarını, bir ipucu bulmalarını istedi.

Paşa titreyen genç adama bakıp "Sakin ol Yamaç! Delirme!" dese de Yamaç sinirle "Nasıl delirmeyeyim Paşa nasıl?" diye bağırıp kapıyı çarparak çıktı. Gerçekten deliriyordu. Onu sakinleştirecek hiçbir şey yoktu. Sena da kaçıyordu ondan. Bir yandan telefonlarına bakmayan Sena, bir yandan Beyefendi çıkan Baykal, bir yandan vurulmuş olan Selim ve bir yandan hala o mahzende çürüyen Vartolu. Yamaç hepsini sırtında taşıyamıyordu.

Üç gün üç gece, uyumadan ve dinlenmeden Baykal'ın her şeyine bakmışlardı. Ve en sonunda Ankara'da sık sık gittiği bir ev bulmuşlardı. Yamaç Meke'yi yollamıştı gidip bakması için. Evde bir genç kadın bir de yaşlı bir kadın vardı. Baykal'ın nesi oluyorlardı bilmiyordu Yamaç ama onlardan birini alacaktı Baykal'a ulaşmak istiyorsa.

Meke'nin yanına Kemal ve Metin'le kendisi de gitmişti. Bu işi riske atamazdı. Metin ve Kemal dışarıda onlara gözcülük ederken Meke ve Yamaç içeri girip genç kadını uyurken bayıltacak ve alacaklardı. Yamaç duvar yerine camları olan eve pencerelerden birini açarak girmişti. Cam direkt kadının odasına açılmıştı.

Sarı saçları yastığına şık bir şekilde dağılmış olan güzel kadın dudakları aralı bir şekilde uyurken Yamaç kloroform döktüğü bezi onun yüzüne götürüyordu ki durdu birden. Kadın o kadar güzeldi ki, sadece ay ışığı giren karanlık odanın içinden bile belli oluyordu bu güzellik. Narin boynu açıktaydı. Üstüne bir yorgan almıştı ama yorgan bedeninden kaymış olmalıydı o uyurken.

Meke Yamaç'a bakıp "Abi ne oldu?" dedi. Bu sözler kendine getirmişti Yamaç'ı. Bezi kızın burnuna nazikçe tutup onun bayıldığından eni olduktan sonra gene nazikçe kucakladı onu. Evden çıktıktan sonra hemen büyük arabaya binmişlerdi. Genç kadın hala Yamaç'ın kucağındaydı. Başını Yamaç'ın omzuna yaslamış, uyuyordu. Onun yüzünü bu sefer daha net ve yakından görebilen sarışın adam onu izlemeden edemedi. Gerçekten çok güzeldi.

Ankara'dan İstanbul'a döndükleri gece genç kadın bir kere uyanır gibi olmuş ve Yamaç'ı görünce irkilip korkunca Yamaç onu gene bayıltmak zorunda kalmıştı. Ama gözleri açıldığında bir süreliğine de olsa bakma fırsatı olmuştu adamın. Neredeyse su yeşili, büyük ve güzel gözlerdi. Öyle güzellerdi ki Yamaç az kalsın onlara dalmaktan arabadaki herkesi tehlikeye atacak ve kadını geri bayıltmayacaktı.

İstanbul'a vardıklarında Yamaç, genç kadını Çukur'da gizli bir eve yerleştirmişti. Başına da Metin'le Kemal'i dikmişti. Sena'nın evine de Salim ve Ferdi'yi yollamıştı. Beyefendi'nin kızının korunması daha önemliydi bu savaşta neticede. 

Yamaç eve geri dönüp babasına olanları anlatmıştı. Babası her ne kadar kadınlara ve çocuklara dokunulmaz diye ona bir nutuk attıysa da Yamaç geri dönmemekte kararlıydı. Baykal'ın tek bir zaafı vardı ve onu bulmuştu. Sadece kızı mahallede tutacak ve Baykal'ı tehdit edecekti o kadar. Ve... kızın bir şekilde yanında olmasını istiyordu, o gözleri bir daha görmek istiyordu sadece. Bir kez dahanın da yetmeyeceğini de biliyordu gerçi. Bağımlı olacağının bilincinde olsa da vazgeçmiyordu yolundan.

***

Yamaç elinde Efsun'un kaldığı eve aldığı erzakla kapıyı açıp içeriye "Efsun?" diye seslendi. Aslında Metin götürmeyi teklif etmişti ama Yamaç hem babasının ve abisinin tartışmalarından kaçmak hem de eve döndüğünde Senasız yatağına uzanmak istemediği için poşetleri alıp Efsun'un kapısına gelmişti.

Çukur One ShotsHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin