Antidote, Faith Marie
Suç Mahalli, Kahraman Deniz𓍯
Çocukluğumdan bu zamana kadar vazgeçmediğim bir huyum vardı. Kalbim ne zaman normalinden daha hızlı atmaya başlasa onu yavaşlatmaya çalışırdım. Gözlerimi kapatır, nefesimi düzene sokar ve onun normalden daha yavaş atmasını sağlardım.
Çünkü bana göre kalbime saplanan cam parçaları vardı. Kalbim her atığında göğüs kafesime saplanıp onu parçalıyordu bu cam parçaları. Bu artık benim için çocuk oyuncağı olmuştu. Ne olursa olsun, ne yaşanırsa yaşansın kalbimin atışını kontrol edebiliyordum.
Bir süre öncesine kadar...
O benim hayatıma girdiği, aklıma kazındığı andan itibaren bunu kontrol edemiyordum. Ne zaman onunla göz göze gelsem, varlığını etrafımda hissetsem ve hatta ne zaman aklıma gelse kalbimi kontrol edemiyordum. Ancak şöyle bir durum vardı ki, kalbim onun yüzünden hızlandığında kalbimdeki cam parçalarını hissetmiyordum. Tek hissettiğim diken oluyordu.
Göğüs kafesimde duran, kalbime saplanan dikenler.
Geçirdiğimiz dokuz günde ise kalbim sadece onu düşündüğümde hızlanmıştı. Çünkü tam dokuz gündür görememiştim onu. Nerede olduğunu veya nasıl olduğunu bilmiyordum ancak Emir her zamanki gibi olduğu için onun iyi olduğunu tahmin edebiliyordum.
Bu dokuz, uzun günde bir çok şey olmuştu; Pars bir süre daha yanımızda kalmış ve iki gün önce eve dönmüştü. Onun gidişi bana kendimi daha yalnız hissettirmişti ancak o buradayken zamanımın -okuldan ve işten geri kalan zamanı- tamamını ona ayırmıştım.
Hüngiv her ne kadar ilk günler ben evde olmadığımda sürekli ağlasa da sonunda eve alışmış ve ağlamayı bırakmıştı. Kızlarla da arasında bir bağ oluşmuştu. Hatta Lorin her ne kadar 'ben tüylü bir şeyle aynı evde yaşamam' diye itiraz etse de ben yokken Hüngiv ile en çok o ilgileniyordu.
Pars'ın gittiği gün ise telefonumda kayıtlı olmayan bir numara tarafından aranmıştım. Arayan kişi Zümrüt'tü. Telefon numaramı nereden bulduğunu hala tam olarak bilemesem de buluşma teklifini kabul etmiştim. Onun kafesinde buluşmuştuk ve sonrasında Semih de bize katılmıştı ve eğlenceli bir gece geçirmiştik.
Semih her ne kadar ilk dakikalarda mesafeli dursa da sonrasında daha sıcak davranmıştı. Ve ikisinin insanı imrendiren bir ilişkileri vardı. Bir ay önce nişanlandıklarını ve düğün içinde ilk baharı veya son baharı düşündüklerini öğrenmiştim.
"Pardon bakar mısınız?" kalemi kitabın arasına koyarak kapattım ve tezgahın arkasından çıkarak masaya doğru ilerledim. Nedense bu masanın siparişlerinin fazla olacağını hissederek önlüğümün ön cebinden not defterimi çıkartıp kalemi elime aldım "hoş geldiniz, ne alırdınız?"
"Ben bir latte istiyorum ancak iki pomp olacak, bir de mozaik pasta" kadın gözlerini tahminimce erkek arkadaşı olan adama çevirdiğinde bende adama baktım ancak adam elindeki telefona o kadar odaklanmıştı ki ikimizin bakışlarının da farkında değildi.
"Hayatım?" kadın ona seslendiğinde adam umursamaz bakışlarını kadına çevirdi "hanımefendi siparişini bekliyor" adam telefonunu kilitleyip masanın üzerine attığında kaşlarımı çattım. "Bu onun işi, bir dakika beklese ölmez" önündeki menüyü eline alıp incelediğinde o menüyü ona yedirmek istedim.
"Bir sütlü kahve alayım bir de pasta ama çilek olmasın, alerjim var" başımla onayladım ve ufak bir tebessüm ettim. Kadının mahcup bakışlarını sırtımda hissediyordum ama önemsemedim. Latif dedeye kahveleri söyledikten sonra tatlıları çıkarmak için dolaba eğildim ve o an gözüme bir pasta takıldı. Latif dedeye laf arasında çikolatalı ama içinde çilek olan pastaları çok sevdiğimi söylediğimde benim için sipariş verdiği pastaya.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sarmaşık
General FictionBir rüzgar esti, bir kırlangıç uçmak için yuvasından atladı. Ağaçlardaki tüm yaprak soldu, döküldü ve ağaçlar yeniden çiçek açtı. Ve ben onu gördüm. O gülüşü. Başına geçirdiği kapişonu yüzünden yüzünün tamamı gözükmüyordu ama yanında oturan arkadaşı...