92: Parmağı Saran Sarmaşık

119 4 1
                                    

Candan İleri, Musa Eroğlu
Mariners Apartment Complex, Tamino

🌻


Kırlangıçlar üzerimdeki gökyüzünde topluluk halinde uçuşurken gölgeleri sadece beni değil güneşi bile hapsediyordu. Korku bütün hücrelerime aynı hızla yayıldığında kalbimdeki çarpıntıyı hissettim ve elimi kalbime götürdüm, kalbim o kadar hızlıydı ki sanki patlayacaktı. Kalbim çarpıyor, o çarptıkça kırlangıçlar öfkeyle ötüyorlardı. Saklanmak istedim, onlardan kaçmak, kendimi korumak istedim ve koştum.

Bildiğim bir yer değildi, nerede olduğumu bilemeyecek kadar yabancıydım koştuğum sokaklara. Başka bir şehir mi yoksa ülke mi onu anlamak bile zordu zaten bunu anlamak için uğraşacak vaktim bile yoktu. Çünkü gökyüzünü kaplayan o kırlangıçlardan bazıları peşimden koşuyor ve adeta beni takip ediyorlardı. Etraf o kadar karanlıktı ki sadece kırlangıçların arasındaki ufak boşluklardan sızan güneş ile görebiliyordum önümü.

Halbuki az önce sıcacık bir güneş ısıtmıştı içimi, saçlarımın arasındaki boşluklardan sızarak yüzüme ulaşmıştı. Saçlarıma çarpan güneşin saçlarımı daha açık bir renkte göstermesi gülümsetmişti beni. Bunların az önce olduğuna emindim ama onları az önce yaşadığımı hatırlamıyordum bile.

Bir pastane gördüm hemen ileride, kapısı açık, içinden insanlar fırlıyor ve sokaktaki insanlara karışarak koşuyorlardı. O insanları aşarak o pastaneye girdim, kapısını sertçe çarptım ve kapının üzerindeki o zilin çıkardığı sesi duydum hemen ardından da acıyla bağıran insanları. Omzumun üzerinden arkama baktığımda bir kaç saç telim kurumuş dudaklarıma takıldı, kırlangıçlar insanların gözlerini parçalıyorlardı.

İnsanlar yere düştüğünde ise bu sefer hedefleri yine ben olmuştum, kapının arkasındaki kilidi indirdim ama cam kapıya ve hatta pastanenin camdan duvarlarına o kadar sert çarpıyorlardı ki camla birlikte kendi kafalarının da çatladığını görüyordum. Kanları çatlamış camlara bulaşıyor ve o çatlaklardan pastanenin içine sızıyordu. Korkuyla geriye bir kaç adım attığımda birisinin elimden tuttuğunu hissettim ve hemen ardından sesini duydum "gel."

Doğa'ydı, onu elimi tuttuğu an tanımıştım sesini duymadan, onu tanımak için sesini duymama gerek yoktu. Pastanenin içindeki merdivenleri o önde ben arkada tırmanırken onun dalgalı kumral saçları ahenkle sallanıyordu, onu ne kadar özlediğimi o an fark etmek canımı yaktı. Sonunda çatıya çıktığımızda etraf güneşliydi, hiçbir kırlangıç yoktu gökyüzünde ve o an nerede olduğumuzu fark ettim.

Paris, en sevdiğimiz animasyonun olduğu şehir. Mucize Uğur Böceği ile Kara kedi, bizim her bölümünü ezbere bildiğimiz o animasyondu. Az önce içinde saklandığım pastanede oraya aitti hatta belki az önce yaşananlar bile o animasyondan bir sahneydi. "Hem o hem de Teen Wolf'tan bir sahnenin harmanıydı" bana dönüp gülümsediğinde Eyfel Kulesi tam arkasında duruyordu, en büyük hayalimiz buraya gelebilmekti.

Bana uzanıp sıkıca sarıldığında onu kollarımın arasına alıp ezecek kadar sıkı sarıldım ama ezilmezdi, canı da acımazdı çünkü o artık yaşamıyordu. Sürekli zihnimin arkasına attığım, unutmayı dilediğim şey buydu, Doğa ölmüştü. "Ölsem de yanındayım, ölsem bile sen güldüğünde gülüyor ağladığında seninle ağlıyorum. Aldığın her rahat nefeste seninle birlikte bende rahatlıyorum. O yüzden mutlu olduğun hiçbir an kendini suçlama, daha çok gül ki bende seninle gülebileyim."

"Bunu yapmak o kadar kolay değil, sende biliyorsun."

"Sen ölsen ben ağlamaktan nefes alamazdım" gülerek benden biraz uzaklaştı ama elleriyle ellerimi sıkıca tutuyordu. "Ama yine de sen hep benden daha güçlüydün ben senin yaşadığın hayatı kaldıramazdım balım" gözleri uzun uzun gözlerime baktı. "Canım" dedi sanki canı parçalara ayrılıyor gibi "seni çok seviyorum."

SarmaşıkHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin