44: Son Perde

426 28 4
                                    

Careless Whisper, George Michael
El Gibi, Sezen Aksu
Louane, Je Vole


❛  

Bir sahnenin üzerinde bir oyun sergiliyordum. Milyonlarca kişiye değil, onlarca kişiye karşı bir oyundu bu. Ve, karşımda milyonlar olsa bu kadar zorlanmazdım. Sevdiğim insanlara karşı sergilediğim bu oyun yıllardır oynadığım 'iyiyim' oyununa hiç benzemiyordu. Deniz'i seviyorlardı, onu kendilerine yakın hissediyorlardı. 

Beni aldattığı için ondan nefret etmelerini istemezdim, bunu hiç istemezdim. Ve bu yüzdendi bütün bu oyun, onlardan gerçeği saklama nedenim. Çünkü ona kızsalar da onu sevmeye devam edeceklerdi ama benim üzülmemem için ondan uzak duracaklardı. Ve ben bunu olmasını istemiyordum, ona saldırmaları isteyeceğim son şey bile değildi. 

Mekanın otomatik kapıları iki yana açıldı ve onları gördüm, Hera ve Ali. Dudaklarımda bir tebessüm oluştu ve bunu gizleme gereği dahi duymadım. Ali, elini Hera'nın beline yerleştirdi ve onu yönlendirdi. Hera'nın heyecandan kızaran yanaklarını gördüğümde tebessümüm genişleyerek bir gülümsemeye dönüştü. Elimdeki şarap kadehini masaya bırakarak ayağa kalktım, Hera ile göz göze geldik. 

Siyah kalın askılı bir elbise giymişti, neredeyse bacağının tamamını açıkta bırakan derin bir yırtmacı vardı ve fazlasıyla dikkat çekiyordu. Siyah uzun saçları hafif dalgalı duruyordu, makyajı ise fazla sadeydi. Yanıma gelip bana sarıldığında kollarımı beline sardım, gözlerim Ali'ye dokundu ve yüzündeki rahatlama ifadesini gördüm. Uzun zamandır bu anı beklediğine emindim. 

Siyah bir pantolon ve siyah bir gömlek giymişti, kara şövalye görünümlü prensim. Hera'dan ayrılarak ona uzandım, kolunu belime sararak beni kendine çekti ve saçlarımı öptü. "Çok güzel olmuşsun kar tanesi" ona gülümsedim ve yanağından öptüm. "Sizde fazlasıyla göz alıcı duruyorsunuz" gülümsemem genişledi "birlikte." Hera utanarak bakışlarını yere çevirdiğinde kapı yeniden açılmıştı ancak kimin geldiğini göremedim. 

Ali'nin bakışları bizden bir kaç masa ileride duran abime takıldığında bende gözlerimi oraya çevirdim. "Seni onlarla tanıştırayım" Can bir anda yanımızda bittiğinde içeri girenin o olduğunu anlamıştım. "Beni de onlarla tanıştır" ona gülümsedim ve yürümeye başladım "abicim" abimin hemen yanında durdum, diğer yanıma ise Ali geçmişti. "Seni birisi ile tanıştırmak istiyorum" abimin gözleri hemen yanımdaki Ali'ye takıldı, onu benden dinlememişti ama Yalçın'dan dinlediğine emindim. "Ali" dedim "benim abim." Masadaki herkesin gözleri bana döndü, onlar Ali'yi tanımıyor, bilmiyorlardı. Abim elini benim önümden uzattığında Deniz'de elini uzattı ve el sıkıştılar. "Memnun oldum."

"Bende." 

Her ne kadar yanlarında durmak istesem de kızlar kapıdan girdiğinde yanlarından ayrıldım ve kapıya doğru ilerledim. Lorin yeşil gözlerini ortaya çıkartan yeşil bir elbise giymişti. Uzun kollu ve yerlere kadar uzanan yeşil elbisenin omuz kısımları kabarıktı, bacağını açıkta bırakan bir yırtmacı vardı. Kısa saçlarını dalgalandırmıştı. Hızlı adımlarla yürüyüp ona sarıldım, sarılışıma karşılık verdi ve bana daha sıkı sarıldı. Ondan ayrılarak Aymira'ya döndüm. Bordo, payetli ve ultra mini bir elbise tercih etmişti. Ona sarıldığımda beline kadar uzanan sırt dekoltesini de görmüştüm, saçlarını düz yapmayı tercih etmişti.  "Çok güzel olmuşsunuz" dedim ikisinin de elini tutarak.

"Sende öyle." 

Arkalarında duran Enver siyah pantolon ve beyaz bir gömlek giymişti, elimi tutarak beni kendi etrafımda döndürdü. "Çok güzel olmuşsun fıstık" ona gülümsedim ve öpücük attım, dışarıda duran arabayı gördüğümde onlar içeri giderken ben kapının önünde duruyordum. Işılay ve Metehan arabadan inerek mekana doğru gelmeye başladıklarında Metehan'ın yeşil gözleri gözlerime dokundu. Kahverengi bir pantolon ve krem rengi bir gömlek giymişti, kıvırcık saçları dağınık duruyordu. Işılay ise siyah ve kısa bir tulum giymişti, siyah uzun çizmeleri bacağının çoğunu kaplıyordu. Sarı saçlarını ensesinde bir topuz yapmıştı. 

SarmaşıkHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin