68: Son Nefesin Cümlesi

265 5 0
                                    

Beni Hatırladın Mı, Cem Adrian & Birsen Tezer
Beklenen Gemi, Kaan Boşnak

𓍯

Hayat bazen, kendimi bir tekerlekli sandalyeye mahkum olmuşum gibi hissetmeme neden oluyordu. Yürüyemiyor, gidemiyor ve kaçamıyordum ama bir de tekerlek büyük bir taşa takılıyordu. O tekerleri ne kadar döndürürsem döndüreyim olduğum yerden ilerleyemiyor, aynı yerde durmuş ileri gitmek için çabalıyordum. 

Sadece, çabalamakla kalıyordum.

Beni o sandalyeye mahkum eden, bu yaşıma kadar çektiğim tüm acılar ve o acıları çekmeme neden olan insanlardı. En başta, hastanede beni karıştırıp yanlış aileye veren o hemşireyle başlıyordu. Sonra Mutlu ve babam sandığım, beni sevmesi için çabalarken kendimi sevmeyi unutmama neden olan o adam geliyordu. Anne ve babama kavuşacağımı sandığım gün, onları benden alan o trafik kazası, onların soğuk mezarın başında beklediğim an geliyordu. 

Evet, babam ölmemişti ve hayattaydı ama onu ölü sandığım ayların acısını unutamıyordum. 

Ali'nin yokluğu, bir diğer etkendi. Ölmemişti ama onu ölmüş sanmıştım, bir sokak köşesinde kan kaybından öldüğünü sanarak büyümüştüm. Ben on dokuz yıllık hayatım boyunca, şiddet görmüş, tacize uğramış, sevilmemiş ve kayıplar vermiştim. Ama en çok kendimi kaybetmiş, kendimi sevmeyi unutmuş ve o tekerlekli sandalyeye mahkum olmuştum. 

Ben on dokuz yaşıma kadar bütün her şeyle başa çıkmıştım ama sonra Deniz girmişti hayatıma ve başa çıktığım her ne varsa benim yerime başa çıkmaya çalışmıştı tüm bunlarla. Tüm yükümü alıp kendi omuzlarına yerleştirmişti ve kendi yükleri ile bir kamburu olmuştu. Ama sonra benden aldığı tüm yüklerin yerine birisini koymuş ve o taş olmuştu, tekerleğimin önünde duran o taş Deniz'di.  

Beni ölüme sürükleyen o darbeyi vuran, anne ve babama o kadar ihtiyacımın olmasına neden olan darbeyi vuran o olmuştu. Bana ihanet ettiğini sanmamı sağlamış, bana oyunlar oynamış ve beni kül etmişti.

Ben ondan önce zaten yanmıştım ama o beni kül etmişti.

Ben ondan sonra bir daha ne yanabilir nede sönebilirdim, kül olmuştum. 

Sonra bana tüm gerçekleri olmasa da o taşın çekilmesini sağlayacak olan gerçekleri vermişti, bir taşı çekmişti ama diğer taş orada duruyordu. Diğer taşı çekmek için ne kadar uğraşırsa uğraşsın bu uğraşın boş olduğunu ikimizde biliyorduk. Ama babamın ölmediğini, doğum günü gecemde ıssız bir sokakta öğrendiğimde diğer taşta çekilmişti. Tam artık ilerleyebileceğimi sandığımda aslında bir uçurumun kenarında durduğumu ve o taşların uçurumdan düşmemi engellediğini anlamıştım.

Doğa'nın ölümü önümde duran ve düştüğüm uçurumdu. 

Bütün sivri kayalara çarpa çarpa, bütün dallara takıla takıla düştüm o uçurumdan. Bedenim parçalanmıştı, bilincim yanıyordu ama ölmemiştim. Ölmeyi dilemiştim, bunu kendimden bile saklamaya çalışsam da bunu yapmıştım. Onun bedeni asfalta düşmeden hemen öncesinde o arabanın bana çarpmasını dilemiştim. 

Doğa'yı kaybetmek sadece onu kaybetmek değil, çocukluğumu da kaybetmek gibiydi. Çünkü o benim için sadece Doğa'dan fazlasıydı. İlk arkadaşım, paylaşmayı ilk öğrendiğim kişi, ilk sıra arkadaşım, sırlarımı ilk açtığım kişiydi. Sokakta koşarak oynadığım, birlikte düştüğüm ama sonra yerden gülerek kalktığım o kişiydi. 

Ama Deniz'in de dediği gibi bu anlıların da onunla birlikte gittiğini düşünmek bize haksızlık olurdu. Bize olmasa bile, küçükken ortamıza alıp yattığımız o peluş oyuncağa yazık olurdu. 

SarmaşıkHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin