Telli Turnam, Musa Eroğlu
Yorgunum Ben, Sokrat ST
Little Me, Little Mix𓍯
Bir kuşun kanadı ve bir gülün yaprağı ıslak zemine aynı anda düştü. Turuncu sokak lambalarının bir gökkuşağı gibi yansıdıkları su birikintilerine acımadan bastım. Postallarımın altındaki çatlaktan sızan suyu hissettim ama önemsemedim. Yağmur yoktu, sokaklar yağmurda yaşanan acıları unutturmamak için hala daha ıslaktı. Ve benim acılarım artık sadece yağmurda değildi. Yağmurdan saklanarak acılarımdan kaçamazdım.
Abimin dirseği dirseğime dokundu, benim üzerimdeki kalın montun aksine onun üzerinde sadece ince bir ceket vardı. İçindeki ince tişörtün üzerine giydiği ceket onu soğuktan ne kadar koruyordu bilinmezdi ama o sanki sıcak bir yaz akşamında dolanıyormuş gibi rahattı. Parmaklarımın arasında tuttuğum sigaranın külünün uzayarak yürüdüğüm yolda benden bir iz bıraktığını parmaklarımda sigaranın sıcaklığını hissettiğimde anladım. Sigara parmaklarımın arasından kayıp gitti ama ona bakmadım bile.
Başım eğikti başım öne vazo kırdığı için kendini suçlu hisseden bir çocuk gibi öne eğikti. Saçlarım başımdaki siyah berenin içinde saklı oldukları için yüzüme gelmiyorlardı ancak berenin dışında kalan saçlarım boynumu gıdıklıyordu. Abim ceketinin cebinden sigara paketini çıkardı, bunu görmedim ama çıkan sesten anladım. Beni dirseğimden yakaladığında adımlarım durdu ve beni yönlendirmesine izin verdim. Beni bir parkın içindeki çardağa doğru çektiğinde başımı sonunda kaldırdım ve ağaçların arasında gizlenen çardağa baktım. Daha öncesinde bu parkın önünden dahi geçmediğime emindim.
Çardaktaki kuru ahşabın üzerine oturduğumuzda abim elindeki iki sigaradan birisini dudaklarımın arasına yerleştirdi ve diğer elindeki rüzgar çakmağını ateşledi. Sigaranın ucu alevlendi ve bir duman süzülerek havaya karıştı. Sigarayı dudaklarımın arasında oynatarak ucundaki ateşi daha da harladım, abim kendi sigarasını da yakmıştı. Ağaçların yapraklarından yere damlayan yağmur damlaları nefes sesimize karışıyordu. Ne abim konuşuyordu ne de ben. Sanki ikimizde sessizlik yemini etmiş gibi tek kelime etmeden geçirmiştik saatlerimizi. Ama bu yemini ilk bozan abim oldu.
"Neler oldu?"
Sorusu sanki günlük yaşanan bir olaydan bahseder gibi normaldi ancak soruyu sorarken cümlesinin arasına giren yutkunuşu bunun normal bir soru olmadığını hatırlatmak ister gibiydi. Abim kendi zihninde kurduklarıyla bile zor baş ediyor gibi duruyordu eğer anlatırsam başa çıkabilir miydi?
"Neler olmadı ki?" sesim bir fısıltıydı, anlatmaya gücümün yetmediği her şeyi bir fısıltı ile söylerdim. Bir rüzgar esse kulakları uğuldasa duyamazdı kimse sesimi. Sigaramdan derin bir nefes çektim, abim sigarasını parmaklarının arasında tutuyordu. İlk nefesten sonra bir daha içmemişti ama söndürmüyordu da. Sigaranın ucundaki kül uzuyor, izmarit ağır ağır ölüyordu.
"Neler olmadı ki abi?" başımı ona çevirdim ama o güzel mavi gözlerini bana asla çevirmedi. Ablamın gözleri de maviydi ancak abimin gözleri cam mavisiydi, açık mavi gözlerinde kendimi görürdüm. "Ben sana hangi birini anlatayım? Hangi birini senin omuzlarına katayım ben?"
"Katabildiğin kadarını, senin omzundan ne kadarını alabilirsem o kadarını."
"Sen sanıyor musun ki ben senin omuzlarına koysam o yükleri benim omzumdaki yükler azalır. Benim omuzlarımda sadece kendi yüklerim mi var sanıyorsun abi? Tek bir olay mı var benim omuzlarımda? Tek bir insanın elleri yok benim omuzlarımda, insanların elleri benim omuzlarımda. Benim omuzlarıma bastırarak ayakta durdu insanlar. Benim çocukluğum, benim gençliğim başka insanların ellerinde heba oldu ve ben ne anneme ne de babama sığınamadım abi."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sarmaşık
Fiksi UmumBir rüzgar esti, bir kırlangıç uçmak için yuvasından atladı. Ağaçlardaki tüm yaprak soldu, döküldü ve ağaçlar yeniden çiçek açtı. Ve ben onu gördüm. O gülüşü. Başına geçirdiği kapişonu yüzünden yüzünün tamamı gözükmüyordu ama yanında oturan arkadaşı...