Bul Bütün Denizleri, Perdenin Ardındakiler
Can You Feel My Heart, Bring Me The Horizon𓍯
Aşk hakkında onlarca söz söylenmiş, onlarca kitap yazılmış, şairler; şiirleri için öncelikle aşkı seçmişler. Bir şarkıyı dinlerken, o şarkı aşkı anlatmasa dahi; biz aşkı hissederiz. Çünkü aşk sadece bir insana duyulmaz, aşk yalnızca romantik bir eylem değildir. Bir çiçeğe de aşık olabilir insan veya yaptığı işe de. Belki de ondandır, bizi en yaralayan şarkıların işine aşık olan müzisyenlerin elinden çıkmış olması.
Önemsemek, sevmek, aşık olmak ve sevdalanmak; Hepsi birbirine bağlantılı görünse de aslında birbirlerinden tamamen faklı durumlardır. Bir eşyayı önemsersin, onu seversin ona aşıkta olabilirsin ama ona bir sevda duyamazsın. Aşk'ın içinde nefreti bulabilirsin ancak sevdanın içinde nefret olmaz. Kalbin durur ama sevdalandığın insandan nefret edemezsin. ,
Sevda, insanın kendisinden vazgeçmesi ve başka bir insana dönüşmesi halidir.
Aşk için bir çok şeyden vazgeçebilir insan lakin asla kendinden vazgeçmez. Arkadaşlarından vazgeçer, ailesinden vazgeçer, gururundan vazgeçer ama konu kendisinden vazgeçmeye geldiği zaman aşkını bırakır. Ama sevda olduğunda konu, insan sevdiği şeyleri bir kenara bırakabilir, kendisini tamamlayan her şeyi bir kenara bırakır sadece o insana odaklı olur. Ümit Yaşar Oğuzcan'ın dizelerinde de söylediği gibi; Bir tek o insanı, bir tek o'nu her şeye rağmen...
Gözlerimi önümdeki kahve fincanından kaldırdım, Deniz kahvesinden bir yudum aldı ve ona baktığımı fark ettiği anda gözlerini bana çevirdi. Bütün bu siyahlığın ve griliğin hakimiyet kurduğu eve tezat olarak elinde beyaz bir fincan vardı, beyaz fincan esmer teninde daha beyaz gözükmüştü gözüme. İşaret ve orta parmağımı fincanın küçük kulpuna geçirdiğimde Deniz'in gözleri parmaklarıma kaydı ve gözleri kısıldı. Kahvemden bir yudum aldığımda gözlerim kısıldı, Emir zorla türk kahvesi içmemiz gerektiğini söylediğinde anlam verememiştim ama şu an neden bu kadar ısrar ettiğini anlamıştım.
Doğa kafamdaki soruyu görmüş gibi "bu kahve neyli?" diye sorduğunda gözlerimi Deniz'den ayırdım ve ona baktım. Beni dinlemiş ve hızlıca bir duş aldıktan sonra kahvaltıya benim aldığım pijamaları giyerek gelmişti. Peluş siyah şortu ve beyaz peluş üstü ile çok tatlı görünüyordu, bir crop'a benzeyen üstünde siyah panda kulakları vardı. "Mardin kahvesi kızım bu, özel bir karşım. Siz bilmezsiniz" Deniz ve Semih'in gözleri aynı anda Emir'e döndü.
"Sen Mardinli değilsin Emir."
"Abim Mardinli, ne demek ben değilim?"
"Oğlum sen salak mısın? Senin annen Mardinli, onun babası ve abin orada doğdu" Semih sanki yanlış bir şey söylemiş gibi dudaklarını birbirine bastırıp Deniz'e baktığında ben Semih'e bakıyordum. Gözleri bana çarptığında kısık bakışlarımı gördü ve gözlerini hızla benden kaçırdı. "Sen misin lan Mardinli?" diye sordu Emir öfkeyle "Mardin'de kaç tane kafasını sarıya boyayan adam var?"
"O konuya girme."
"Girdim işte, napacan?"
Dudaklarım şokla aralandığında hangisine daha çok şaşırmam gerektiğini düşünüyordum. Emir'in birden çirkefleşmesine mi yoksa Semih'in saçlarının boya olmasına mı? "Senin saçların boya mı?" diye sordum şokla. O kadar açık tenliydi ki gerçekten sarışın olduğunu düşünmüştüm, hem gözleri de renkliydi. Hera'nın da gözleri renkli, sarışın mı o?
"Bunu bilmiyor muydun?" dedi Emir, biraz önceki çirkefliğini bir kenara koyarak. Başımı iki yana salladığımda "tövbeler olsun" dedi ve bir elini ağzına götürüp diğer eliyle kendi dizine vurmaya başladı "bu nasıl kız?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sarmaşık
Ficção GeralBir rüzgar esti, bir kırlangıç uçmak için yuvasından atladı. Ağaçlardaki tüm yaprak soldu, döküldü ve ağaçlar yeniden çiçek açtı. Ve ben onu gördüm. O gülüşü. Başına geçirdiği kapişonu yüzünden yüzünün tamamı gözükmüyordu ama yanında oturan arkadaşı...