Sonu Mu Var, Sura İskenderli
𓍯
Bir gölün kenarında oturuyor, gölün üzerinde yüzen çiçekleri izliyordum. Her renkten zambaklar tüm güzelliği ile gölün üzerinde yüzüyorlardı. Elimi uzatsam belki dokunabilirdim onlara ama eğer elimi uzatırsam gölün içine de düşebilirdim. Gölün altında ne olduğunu bilmiyordum. Üzerinde çiçeklerin yüzdüğü gölün altında balçıkta olabilirdi. Ve ben o gölde ölebilirdim.
Deniz bana böyle hissettirmişti en başta. Ona dokunmak, ruhuna sarılmak istemiştim. Gözlerine baktığımda paramparça ruhunun güzelliğini görebiliyordum ve dokunmak istiyordum. Ama dokunursam paramparça ruhunun beni kanatma ihtimali de vardı. Ama yine de tüm korkularımı geride bırakıp ona duyduğum sonsuz güvene teslim olmuştum. Onun izin verdiği kadar sarılmıştım ruhuna.
Belki o da tıpkı benim korktuğum gibi ruhunun beni kanatmasından korktuğu için bana ruhunun az bir parçasını veriyordu. Dün gece ilk defa beni kanatmasından korkmuştum. Eğer dün gece beni kanatsaydı bunu yapan ruhu değil kendisi olacaktı. Ruhunun beni kanatmasına izin verebilirdim, bu canımı yakmazdı. Ama eğer beni kanatan o olursa bunu kaldıramazdım.
Kupanın içindeki kahveyi izlerken sabah yaşananları düşünüyordu. Sabah uyandığımda Deniz salonda yoktu oysaki uykuya dalmadan biraz öncesinde salonda olduğuna emindim. Onun yokluğundan yararlanarak orta sehpada duran telefonuna uzanmış ve mesajlarına girmiştim. Cemre ile olan mesajları duruyordu eğer silseydi bu şüphelerimi haklı çıkartırdı. Ama o silmemişti.
Mesajlara girip baktığımda Cemre'ye buluşmayacaklarını yazdığını görmüştüm. O an sanki alev alev yanan bedenime bir su dökülmüştü. Deniz gelmeden telefonu bırakıp salondan çıkıp yatak odasına girdiğimde o da banyodan çıkıyordu. "Günaydın" demişti yorgun bir sesle. Bütün gece uyumadan beni beklediğini biliyordum. Gülümsemiş ve ona doğru yürüyüp ona sıkıca sarılmıştım.
Şimdi ise Deniz'in özel isteği üzerine okula gitmemiş ve evde kalmıştım. Evden çıkmadan önce Doğa'yı da yanıma çağırmıştı ve Doğa sanki bunu bekliyormuş gibi daha Deniz gitmeden gelmişti. Zagor ve Hüngiv'in mamasını mama kaplarına döktükten sonra bana baktı "kahve yerine ıhlamur falan içseydin keşke."
"Ben almıyım."
Sabahki iç rahatlığım şimdi yoktu aksine dün gecekinden daha gergin hissediyordum kendimi. Duvardaki büyük saate baktığımda öğlene yaklaştığımızı gördüm. Doğa yavaş adımlarla yürüyüp yanıma oturdu ve bana sokuldu "nen var kuzum?" Ona zoraki bir şekilde gülümsedim ve kolumu omzuna attım. "Hastayım."
"Ondan bahsetmiyorum. Bir şeyin var ama saklıyor gibisin" büyük gözlerini bana çevirdi "öyle mi?" Kolumu omzundan çektim ve sadece bir kaç yudum aldığım ama buz tutmuş kahvemi orta sehpaya bıraktım. "Duş alacağım" salondan çıkıp yatak odasına girdim ve hiç duraklamadan banyoya geçtim. Bu sefer banyoda fazla oyalandım çünkü Doğa'nın bu işi peşini bırakmayacağını, beni sorguya çekeceğini biliyordum. Sadece kaçabildiğim kadar kaçmaya çalışıyordum.
Duştan çıktığımda parmaklarım buruşmuş, tırnaklarım yumuşamıştı. Siyah termal taytımı ve mavi sweatimi üzerime geçirip makyaj masasına geçtim. Aynadaki yansımamdan ne kadar kaçmak istesem de ona baktım. Göz altlarım mosmordu, gözlerimin etrafını saran kızıl damarlar yine oradaydılar. Cildim kurumuştu ve çenemde sivilcelerim çıkmıştı.
Fırçayı elime aldım ve başımdaki havluyu çıkartarak saçlarımı taradım, saçlarımı kurutmak çok zor geliyordu. Aynanın karşısından kalktım ve dolaba ilerledim, kalın diz üstü çoraplarımı giydim ve yatak odasından çıkıp salona ilerledim. Doğa benim geldiğimi görünce elindeki telefonu kilitleyip yanına bıraktı ve başıyla yanını gösterdi. Bir kedi gibi yanına oturdum ve başımı dizlerime yasladım.
![](https://img.wattpad.com/cover/251381694-288-k333199.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sarmaşık
General FictionBir rüzgar esti, bir kırlangıç uçmak için yuvasından atladı. Ağaçlardaki tüm yaprak soldu, döküldü ve ağaçlar yeniden çiçek açtı. Ve ben onu gördüm. O gülüşü. Başına geçirdiği kapişonu yüzünden yüzünün tamamı gözükmüyordu ama yanında oturan arkadaşı...