Darağacı, Eda Sakız & Taladro
Surrender, Natalie Taylor🌻
İnsan zihni öyle bir şeydir ki sizi bulunduğunuz yerden alıp hiç beklemediğiniz hatta orada olmaktan korktuğunuz bir yere götürebilir. Zihniniz sizi kaçtığınız, asla yüzleşmek istemediğiniz her şeye er yada geç ulaştırır ve bunu en savunmasız olduğunuz anınızda yapar. İnsanların birazda olsa uzaklaşmak, dinlenmek ve huzur bulduğu bir eylem olan uyku genelde çoğu insanın en korkulu kabusuyla yüzleştiği yer olur.
Rüyalarınız bir anda kabusa dönebilir.
Bu aslında birazda gerçek hayat gibi, en güzel anlarınız nasıl en berbat anlarınıza dönüşebiliyorsa her şeyin yolunda olduğu bir rüya bir anda kabusa dönüşebiliyor. Küçükken Doğa ile bir video ile izlemiştik, henüz o zamanlar sosyal medya böyle yaygın değildi ama o zamanlar da bir kaç şey vardı.
Doğa'nın elinde eniştemin tuşlu telefonu vardı, bunu çok net hatırlıyorum ama tam kaç yaşındaydık ve neredeydik hatırlamıyorum. Bir araba bir dağ yolunda ilerliyordu ama hava aydınlık ve güneşliydi ve kamera da kuş uçuşu bir şekilde çekiyordu arabayı. Araba kavisleri dönüyor, dönüyor ve dönüyordu ama sonra bir anda ekrana korkunç bir surat çıkıyor ve çığlık atıyordu.
O zamandan beri karşıma bir ormanlık alan, huzurlu bir deniz videosu gibi şeyler çıksa sonunda kötü bir şey geleceğini hisseder ve izlemeye devam edemezdim. Rüyalarımda artık böyleydi, güzel bir şey görüyor olsam bile onun kabusa dönüşeceğini hissederdim ve uykumda bile büyük bir gerginlik yaşardım. Kaç kere kalbim sıkıştığı için uykumdan uyandığımı hatırlamıyordum, o kadar çok yaşamıştım ki bunu.
Bilincim yavaşça uykunun kollarından sıyrıldığında henüz gözlerimi açamıyordum ama kısık sesli müziğin ve ocaktaki ateşin sesini duyabiliyordum. Bir kaç takırtı sesi daha geldiğinde kirpiklerim titredi ve gözlerimi yavaşça araladım, hala koltuktaydım ama üzerimde bir battaniye vardı. Ağustos ayının sonuna yaklaşmıştık havalar henüz hala sıcaktı ama dağda olduğumuz için burası oldukça serindi.
Koltukta esneyerek ağrıyan vücudumu esnetmeye çalıştım, özellikle boynum o kadar çok ağrımıştı ki. Koltukta doğrulduğumda gevşek bir şekilde topuz yaptığım saçımdaki toka düştüğü için saçlarım sırtıma çarptı. Üzerimde yanlış saatte uyumanın verdiği o gerginlik ve sersemlik hissi vardı, omzumun üzerinden arkama baktığımda Deniz'i mutfakta gördüm. Uyandığımın farkında olmalıydı ama kendime gelmem için bana süre vermiş olmalıydı, bu saatte uyandığımda gergin olduğumu biliyordu.
Koltuktan kalkıp koltuğa düşen tokamı aldım ve bu kattaki tuvalete ilerledim, kapıyı açıp içeri girdikten sonra kapıyı kapatmak yerine açık bırakmayı tercih ettim. Saçlarımı bu sefer sıkı bir şekilde at kuyruğu yaptıktan sonra yüzümü yıkadım ve tuvaletten çıktım. "Günaydın" çıplak ayaklarımı ahşap zemine vura vura mutfağa girdiğimde ocakta pişen yemeklerin kokusu burnuma doldu "ne yapıyorsun?"
"Makarna ve yanında da köfte" surat asacağım sırada "bu senin yediğin köftelerden, sen uyurken dağın hemen aşağısında kalan markete gittim ve senin sevdiklerinden aldım" yavaşça gülümsedim. "Suyu da senin için ısıttım, yemekler pişmeden önce kahve ve sigara için zamanın var" gülümsemem yavaşça genişledi ve uzanıp Deniz'in yanağını öptüm. Birisi tarafından bu kadar iyi tanınmak hem bir lütuf hem de bir cezaydı, bunu biliyordum. Ama bu kadar iyi tanınmayı, onun tarafından bu kadar iyi tanınmayı öylesine çok özlemiştim ki bunu içimde tutamamıştım. Kahvemi hazırlayıp sigara içmek için dışarı çıkacağım sırada "burada iç" dedi arkamdan "dışarısı soğuktur."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sarmaşık
Fiction généraleBir rüzgar esti, bir kırlangıç uçmak için yuvasından atladı. Ağaçlardaki tüm yaprak soldu, döküldü ve ağaçlar yeniden çiçek açtı. Ve ben onu gördüm. O gülüşü. Başına geçirdiği kapişonu yüzünden yüzünün tamamı gözükmüyordu ama yanında oturan arkadaşı...