Yarası Saklım, Sezen Aksu
Anla, Diyar Pala🌻
Bir dur noktası var mı diye uzun zamandır düşünüyordum.
Hayatın artık bizlerle uğraşmayı kestiği, bizi özgür bıraktığı bir dur noktası var mıydı yoksa son nefesimiz mi o noktaydı. Eğer öyleyse, eğer son nefesime kadar hayat benimle uğraşacaksa daha çok nefes biriktirmeliydim içimde.
Nefesimi tuttuğum kadar nefes almalıydım aynı zamanda.
Şimdi burada, evimin salonunda oturmuşken huzurluydum ama bundan bir saniye sonrasında ne olacağını bilmiyordum. Karnımın üzerinde yatan, artık kocaman olmuş Hüngiv'in tüylerini okşarken ya onu da kaybedersem yada hemen yanımda yatan Zagor'u kaybedersem diye düşünmeden edemiyordum.
Telefonumu elime alıp babamın numarasını tuşladım ve telefonu kulağıma yasladım, telefon üçüncü çalışta açıldığında göğsümden büyük bir yük kalktığını hissettim. "Kızım" dedi babam telefonun diğer ucundan "nasılsın güzelim?"
"İyiyim, sesini duymak istedim. Sen iyisin değil mi?"
"Çok iyiyim kızım, abin ve Ceyda ile yemek yiyoruz. Sen neler yapıyorsun bakalım?"
Sorusu üzerine bir anda görüntülü konuşmaya karar vermiştik, kucağımda Hüngiv ile onlara tüm evi gösterirken abim "tüm evi göster" dediğinde Ceyda'nın sadece saniyelik olarak kaşlarını kaldırdığını görmüştüm. O yüzden, onlara yatak odası hariç tüm evi göstermiştim.
Salona dönmek için merdivenleri inerken kapının açıldığını duyan Hüngiv kucağımdan adeta atlayarak hızla gözden kayboldu. "Bebeğim" diye seslendi Deniz "evde misin?" şu an babamın suratına bakmak çok tuhaf gelmişti. "Öyle işte" dedim merdivenleri inerken "ben sizi sonra ararım" ve telefonu suratlarına kapattım.
Merdivenleri koşarak indiğimde Deniz salonda Zagor ve Hüngiv'i seviyordu, merdivenin son basamağında durdum ve onları izledim. Sanırım ne yaşarsam yaşıyım, şu manzarayı gördüğümde içimin huzurla dolmasını engelleyemeyecektim.
"Hoş geldiniz Deniz bey" başını kaldırıp bana baktı ve yüzündeki gülümseme genişledi. "Tüm gün davadan davaya koştum ve gerçekten yorgunum ama" ayağa kalktığında ona doğru yürüdüm "seni görünce tüm yorgunluğum yok oldu." Kollarımı boynuna dolayıp boynunu öptüğümde Hüngiv patileriyle Deniz'in bacağına vurmaya başladı.
"Bu beni kıskanıyor bak."
"Belki de beni kıskanıyordur sonuçta o bir erkek" gülerek ondan uzaklaştım ama o kollarını belimden çözmedi. "Bana yemek hazırladın mı" beni kucaklayıp mutfağa yürümeye başladığında Hüngiv arkasını dönerek koltuğun altına girdi. "Hazırladım, tavuklu kremalı ve mantarlı makarna."
"Bana hiç kırmızı et yapmayacak mısın?"
Beni ada tezgaha bıraktığında o da bacaklarımın arasına girmişti "eğer bir gün seni terk edecek olursam sana o zaman kırmızı et yaparım" benim gülerek kurduğum cümle onun kaşlarının çatılmasına neden oldu. O ana kadar, onun hala, onu terk etmemden korktuğunun farkında değildim. Ama gözlerinde gördüğüm bundan ne kadar korktuğuydu.
"Şaka yaptım" elimi yanağına yerleştirdim ve sakallarını okşadım "seni terk etmeyeceğim Jiyan" alnını alnıma yasladığında gözlerim kapandı. Dudaklarından verdiği derin nefesin ardından "söz ver" dedi "beni asla terk etmeyeceğine dair bir söz istiyorum senden."
"Söz veriyorum, seni terk etmeyeceğim."
"Benimle evlenecek misin?"
Dudaklarım şokla aralandığında elimi boynuna yerleştirdim ve geri çekilmesini sağladım "ne?" az önce bana evlenme teklifi mi etmişti? "Bir gün" parmakları çenemi kavradı "okulun falan bittiğinde benimle evleneceksin değil mi?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sarmaşık
Ficção GeralBir rüzgar esti, bir kırlangıç uçmak için yuvasından atladı. Ağaçlardaki tüm yaprak soldu, döküldü ve ağaçlar yeniden çiçek açtı. Ve ben onu gördüm. O gülüşü. Başına geçirdiği kapişonu yüzünden yüzünün tamamı gözükmüyordu ama yanında oturan arkadaşı...