Senden Başka, Kıraç
Zifiri, Haluk Levent𓍯
Bazen kendimi bir pikapın içine konmuş eski bir plak gibi hissediyordum. Bir yere kadar insanlara keyif ve mutluluk verirken sonrasında bir yerde takılıyor ve insanların kaşlarını çatmasına neden oluyordum. Önce durdukları yerde huzursuzlanarak kaşları çatık bir şekilde bana bakıyor ve düzelmemi bekliyorlardı. Ama sonra, düzelmeyeceğimi, bozuk olduğumu anladıkları anda beni pikabın içinden çıkartıyorlardı.
Kimse, kimseyi olduğu gibi kabul edemezdi. Sadece daha az kabul edenler ve daha çok kabul edenler vardır. İnsanların, kendi aileleri bile onları tamamen oldukları kişi olarak kabul edemezler. Zaten, insanlar kendilerini oldukları gibi kabul etmezken bir başkasından bunu yapmasını beklemek saçmalıktan başka bir şey olmazdı.
Elimdeki büyük kahve kupaları ile mutfaktan çıkıp salona ilerlediğim, koridorun ışığı açıktı ama salon sadece abajurdan çıkan loş ışık ile aydınlanıyordu. Hüngiv bacaklarımın arasından geçerek salona ilerledi ve orta sehpaya atladı. Sehpanın üzerinde duran mum onun çarpmasının etkisi ile yere düştüğünde Çisem oturduğu tekli koltuktan kalkarak muma ilerledi. Yerdeki mumu alıp sehpaya koyarken su yeşili gözleri bana takıldı.
"En azından mum yanmıyordu" yalandan bir gızgınlık ile Hüngiv'e baktı ama Hüngiv sadece başını çevirmek ile yetindi. "Bu evde uzun süredir mum yanmıyor" salona girdim ve tekli koltuklara ilerledim, Çisem'de hemen arkamdaydı. Benden önce koltuğa oturmasına şaşırmadım, hem o çok hızlı hareket eden bir insandı hemde ben bu aralar fazlasıyla yavaş hareket ediyordum.
Mavi kupayı ona uzattım ve elimdeki kırmızı kupa ile koltuğa yerleştim, dizlerimi kendime çektim ve kahvemden bir yudum aldım. Çisem bağdaş kurup gözlerini cama çevirdiğinde onu izliyordum. Çisem'i izlerken kendimi hiç rahatsız hissetmiyordum. İlk tanıştığımız günden itibaren insanları incelemeyi sevdiğimin farkındaydı ve onu incelemden de rahatsız olmuyordu. Bundan üç hafta kadar önce ben çizim yaparken bir anda masama oturmuş ve benimle tanışmıştı.
Benden iki yaş büyüktü, edebiyat bölümünde okuyordu. Fazlasıyla minyon bir tipi vardı, yavru bir kedi gibi görünüyordu. Ama onunla konuşmaya başladığınız an aslında ne kadar olgun olduğunu anlamaya başlıyordunuz.
Üzerinde onu tanıdığım gün olduğu gibi tayt ve koyu yeşil bir sweat vardı. Genellikle tayt yada eşofman giyerdi. Spor yapmaktan ve spor giyinmekten fazlasıyla zevk alıyordu. Açık sarı saçları her zamanki gibi dümdüz ve yumuşacık görünüyorlardı. Kahvemden bir yudum daha aldım ve başımı cama çevirdim. "İlginç" dedi kısık bir ses ile "normalde Aralık ayına girmeden kar yağardı buraya."
Buraya üniversite için gelmişti ve teyzesi ile birlikte yaşıyordu. Teyzesi, Leman abla otuz üç yaşında bekar bir kadındı. Geçen hafta onunla tanıştığımda Çisem'in teyzesine ne kadar benzediğini görmüştüm. "Yağar elbet" kupayı parmaklarımın arasına aldım ve ona baktım. Su yeşili gözlerini camdan çevirerek bana baktı "bu şehre dört yaşımdan beri geliyorum ama hiç böyle olmamıştı."
"Ufak detaylara fazla takılma. Küresel ısınma diye bir şey var günümüzde, o yüzdendir."
Eğer bıraksam sabaha kadar bu konu hakkında binlerce teori üretebilirdi. Edebi kitapları okumayı çok sevse de fantastik romanlara karşı da fazlasıyla bir ilgisi vardı. Astral seyahate, renkarnasyon'a ve bunun gibi şeylere fazlasıyla inanıyordu. Ama her ne derse desin bir kulp bulacağımı anlamış olacak ki omuzlarını silkti. Kapı deliğine yerleşen anahtarın sesini duyduğumda gözlerim hızla salonun kapısına döndü, buradan kapıyı göremesem de kimin geldiğini biliyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sarmaşık
قصص عامةBir rüzgar esti, bir kırlangıç uçmak için yuvasından atladı. Ağaçlardaki tüm yaprak soldu, döküldü ve ağaçlar yeniden çiçek açtı. Ve ben onu gördüm. O gülüşü. Başına geçirdiği kapişonu yüzünden yüzünün tamamı gözükmüyordu ama yanında oturan arkadaşı...