34. Bölüm • Çikolatadan Alınan İlk Isırık (Part 1)

15.6K 1.5K 1.3K
                                    

Merhabalar. Aslında bu hafta kafam bölüm yazamayacak kadar yorgundu ama kendimi zorlamak istedim. Haliyle kafamdakini iki kısım halinde bölmüş oldum, boyu kısaldı ama zaten pazartesiye şurada ne kaldı? Herkese güzel mesajları ve yorumları için teşekkür ederim. Hepsini okuyorum, çok çok tatlısınız <3 Pazartesi görüşürüz.

Bölüm Şarkısı: Time Has Come Again- The Last Shadow Puppets




"Aşklar yasaktır. Gün olur, sular, yemişler bile yasaktır.İnsanlar birbirine yasaktır.Canım çekiyor diye öpemem seni güzel çocuk!"
Sait Faik Abasıyanık

Hastanedeki herkes Arya'nın öve öve bitiremedikleri doğum günü pastasından, ağızda dağılan tuzlu kurabiyelerinden ve odasına renk katan rengarenk balonlarından bahsediyordu. Küçük kızın yüzüne renk gelmişti, mutluluğu gözlerinden okunuyordu. Anne babasına heyecanlı el hareketleriyle yeni kitaplarından bahsederken arada dönüp bana bakmayı ihmal etmiyordu.

Arya gibi hayata tutunmaya çalışan, ruhsuz odalarda günlerini geçiren çocuklar da biraz nefes alabilmişlerdi. Ellerinde balonlar ve kitaplarla odadan ayrılırken bu günü kendileri için de özel görüyorlardı. Sevinçlerini gördükçe içim rahatlıyordu, daha az önemseniyor hissetmelerini istemiyordum. Arya'yla ne kadar yakın olursak olalım ona maddi bir hediye almak istemeyişimin sebebi buydu. Ona alırsam herkese almak zorunda kalırdım ve maaşım tüm masrafın altından kalkabilecek kadar kabarık değildi.

"Özge Hocam," Elinde kağıt tabakta tuttuğu pastası ve plastik çatalı olan genç hemşire Fatma'ya baktım. Sanki dünyanın en güzel şeyini görmüş gibi gülümsüyordu ama beyaz, diz üstü elbisemin içindeki ben bunun sebebi olabilecek kadar güzel görünmediğime emindim. "Biri sizi soruyor."

"Kim?" Eliyle gelmemi işaret edince annesi, babası ve bugün nöbetçi olan Engin'le heyecanını paylaşan Arya'ya göz kırpıp odadan çıktım. "Ne oldu?"

"Bize ünlü arkadaşlarınız olduğunu söylemediniz, aşk olsun."

"Nerede?" Panikle elim saçlarıma gitti.

"Asansörün orada, kıza sürpriz için gelmiş."

Uzun koridoru sakin kalmaya çalışarak yürüdükten sonra sola döndüm ve asansörün önünde beni bekleyen kişi baktım. Tavırları en az haftada üç gecesini burada geçiren benim kadar rahattı. Üzerine ona ait olduğunu düşündüğüm kağıt torbayı koyduğu boş duran danışma masasına yaslanmış, kollarını önünde kavuşturmuş yeri izliyordu. Adım seslerimden olsa gerek kafasını kaldırdı ve gözleri afacan bir gülümsemeyle büyüdü.

"Merhaba," Gözleri saçımdaki kısa turunu çekinmeden tamamladı. "Özge, değil mi?"

Kelebek Kozası Özgür karşımda duruyordu. Beni tanıyordu. İsmimi söylemişti. İçimden Yonca Evcimik şarkıları gibi kısa cümlelerden oluşan sıradan hikayeler anlatmak yerine cevap vermeliydim.

"Evet," Gerçek ismini bilmediğim o an kafama vurdu. Bozuntuya vermemek için gülümsedim. "Hoş geldin."

Cebinden pembe yapışkanlı bir kâğıt çıkarıp siyah tişörtünün göğüs kısmına yapıştırdı. Almamı işaret ettiğinde kağıdı çektim ve üzerine gördüğüm anda tanıdığım için kendimi boş bir zamanda azarlamamı gerektirecek harfleri okudum.

Özgür'den sevgililerle...

"Bugün küçük bir hanımefendinin doğum günüymüş, Özgür bahsetti. Biraz geç kaldım ama..."

"Hiç önemli değil. Seni görünce çok sevinecek."

"Umarım. Gidelim mi?" Geldiğim yönü işaret edip onu yönlendirdim. "İstersen önce sen gir."

Benim Adım EbruliHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin