Günaydın, iyi günler, iyi geceler! Ben size ne zaman gün versem bölüm gecikiyor, ne zaman gün vermesem çat diye ekliyorum. Siz de fark ettiniz değil mi? Söylemeyeceğim bir şey, eyleme geçeceğim.
Üniversite tercihi yapmış olanlara bol şans, umarım istediğiniz ve gelecekte size yardımcı olacak tercihiniz tutar.
Hepinizi öpüyorum ve geri geri yürüyerek çekiliyorum.
Bölüm şarkısı ekleyemiyorum ama çok severek seçtiğim için buraya yazacağım, hikaye playlistine de ekleyeceğim;
Flowers & Superpower- Wafia🩸
Özgür beni bulduğunda kütüphanenin en arka tarafında, kimsenin beni bulmayacağını düşünerek bağdaş kurmuş oturuyordum. Düşünecek çok şey, üzülecek çok fazla konu vardı ama birinci sırayı beceriksizliğime vermiştim.
Ne kadar denersem deneyeyim, değişirsem değişeyim olmuyordu. Şimdi de iyi bir şeyler yapmaya çalışırken elime yüzüme bulaştırmıştım. Düzeltmeye çalıştıkça her şey batmıştı ve kimseyi suçlayamıyordum da. Yalan söyleyen bendim. Bir şeyleri sakladıkça olaylar karışıyordu. Gerçi ben dürüst olunca da fazla dürüst olduğum için eleştiriliyordum. Ama o zaman en azından halimden memnun olurdum.
"İyi misin?"
Omuz silktiğimde yanım demenin bile tanımlamayacağı bir yakınlıkta yanıma oturdu, başımı koluna yasladım. Özgür'le tek kalmak çok güzeldi. Kamufle olmama, renk değiştirmeme, dikenlerimi çıkarmama gerek yoktu. Böyle anlaşılmaktan herkes bahsederdi ama Özgür'ü olan bendim. Başkası anlayamazdı.
"Biraz ortalığı karıştırdım galiba."
"Bir ufak ama hallederiz," Kafasını kafama yasladı. "Neden öyle söyledin?"
"Kötü hissettim sanırım. Sürekli senden bahsetti. Ben de böyle dersem ümit etmeyi keser, sen söyleyene kadar benden soğur diye düşündüm." Sol elini yanağıma yasladı.
"Senden soğumak o kadar kolay değil."
"Bilmiyorsun Özgür. Yeterli vakit geçiremedik ki, mesela bir hafta sonu benimle aynı eve tıkılsan ne hissedeceğini bilemezsin."
Kendimi sevip sevmediğimi ben bile bilmiyordum. Zekamla, çalışkanlığınla övünüyordum ama bunlar olmasaydı kendimle anlaşabileceğimi zannetmiyordum. Kendimde sevmediğim çok şey vardı. Mesela aynı anda çok fazla şey yapamıyordum. Soğuktum. Akılda kalıcı hiçbir şeye sahip değildim. İnsanlar beni kaybetse özlemezler gibi geliyordu. Onlarda özlenecek bir şey bırakmıyordum. Yokluğum kelebek etkisi yaratmazdı.
"Ne oldu birden?"
"Birden değil ama buraya geldiğimden beri görmezden gelmek zorlaştı. Daha doğrusu buraya yollandığımdan beri. Etrafında olunması kolay biri olmadığımı biliyorum. Daha iyisi için çabalıyorum ama bugün olanları gördük."
"Her şey her zaman yolunda gidemez ki."
Annemin bensiz daha iyi hissettiğine emindim. Babam beni seviyordu, biliyordum ama kızı olduğum için mi yoksa kişiliğimle mi seviyor bilmiyordum. Ne zaman bunu düşünsem cevabı bulamıyordum o yüzden düşünmemeye çalışıyordum. Babam o kadar iyi biriydi ki, beni ben olduğum için değil de gerektiği için sevdiği fikri hiç imkansız gelmiyordu.
"Şu an bunu konuşmak istemiyorum." Yaslandığım kolunu omzumdan geçirdi, çenesini başımın üzerinde hissediyordum.
"Sen izin verdiğinde seni sevmeyecek kimseyi tanımıyorum," Kafamın üzerine suya dokunur sakinlikte bir öpücük kondurdu. "Haberin olsun."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Benim Adım Ebruli
General FictionÜzüldüğünde gökkuşağından bir renk çalan kızın hikayesi.