40. Bölüm • Kötü Bir Gün

13.2K 1.3K 516
                                    

Günaydın, iyi günler, iyi geceler. Bölümün içeriğinden midir bilinmez şu iki hafta tır gibi geçti ama ben şu kadar kelimeyi ancak bugün bir araya getirebildim. Boyuna değil de işlevine bakalım ne olur... Ben burç olaylarına pek girmiyorum ama retro falan varmış, bir kere de ben bahane edeyim ne olacak :( Bu hafta bir soru cevap yaparız, ne bileyim sizin bir fikriniz varsa bir şeyler dener arayı kapatırız. Ben cc hesabımda olacağım hatta bu gece, twitter hesabımdan linke ulaşabilirsiniz. (Siz: Ay yeter anladık kardeşim bırak bizi gidelim ya)

Diğer bölüm haftaya gelsin diye elimden geleni yapacağım. Umarım bu bölümü beğenirsiniz. Herkese sınavlarında başarılar. Bu her yerinden negatiflik akan notu bitirip sizi bölümle baş başa bırakıyorum. :(

Bölüm şarkısı: A World Alone- Lorde ama bu bölümün iki şarkısı var gibi, anlarsınız <3

"Ertesi gün. Yarın. Yarın vardı nasılsa, yeniydi. Şimdi geçmiş zaman olan bir yarın. Bir uykuluk mola..."
Tomris Uyar

Pazartesileri nöbet sonrası mesaiden çıkıp eve gitmek beni normalde mutlu ederdi. Serkan evdeydi, muhtemelen sevdiğim bir yemeği pişirmiş ve beni bekliyordu. Birlikte yemek yedikten sonra Kelebek Kozası izlemek için salonda buluşacaktık, ben bir koltukta uzanıp elimi jelibon kasesine uzatırken o diziyi kılıçtan geçirecek ve bana çaktırmadan Enes'i süzecekti. Planımız sabitti, daha bu sabah Serkan'dan hangi abur cuburları istediğime dair mesaj almıştım.

Ama bugün normal bir pazartesi değildi. Öyle olmadığını bilmeme rağmen ayaklarım diğer günlerden fazla ağrıyor gibi geliyordu. Çıt çıksa öfkeleniyordum, en ufak sese tahammülüm yoktu. Bugün benim kendi varlığıma bile zor katlandığım o günlerdendi. Hemen uyusam yarına uyanacaktım ve işe gelecektim, uyumasam her şey üzerime geliyor gibi hissedecektim. Çünkü mutsuzdum. Piyango ayın bugününe vurmuştu.

Telefonumun melodisi duyunca dişlerimi sıktım. Yine birileri bir şey istiyordu ama ne? Kim üşengeçliğinden bir işini üzerime bırakacaktı?

Arayanın vazgeçmeyeceğini anlayınca arabanın bardaklığında duran telefonu elime aldım. Ahu'nun ismini görünce sıkıntıyla üfleyip aramayı reddettim. Umurumda değildi. Şu an biriyle konuşmak istemiyordum. Keşke biraz rahat bırakılsaydım ve hatta görünmez olsaydım. Çok değil yalnızca birkaç hafta hayatıma mola verebilmeyi isterdim. Yer değiştirmek, tanıdığım kimseyi görmeyeceğim bir yere gitmek ve bir süre geri dönmemek... Bunun imkânsızlığı daha da moralimi bozuyordu.

Ara bir sokağa park ettiğim arabamı çalıştırıp istemeye istemeye eve doğru sürmeye başladım. Keşke hayat Hollywood filmleri ucuzluğunda olsaydı da bir mucize gerçekleşseydi. Bir örümcek tarafından ısırılsaydım ya da işim filmlerdeki gibi rahat olsaydı. Böylece hayatımdan nefret etmeyi bırakırdım. Bir şeyleri zorunda olduğumdan değil de istediğim için yapardım. Sürekli kendimi hayatımın o kadar da kötü olmadığına ikna etmek için bahaneler kovalamazdım ama gerçek hayat çilekli süt değil, sade Türk kahvesiydi.

15 numaradaki avukatın park yerini kaptığını görünce sinirle gözlerimi kapattım. Şu an arabasına çarpsam, geri gidip tekrar çarpsam ve hatta camlarını kırsam o kadar rahatlardım ki. Eğer silahlanmaya ve silahla ilgili her şeye karşı olmasam bir poligona gider ve hedefi umursamadan bir noktaya kurşun boşaltmak isterdim. İçimdeki bu anlamsız nefretten bile nefret ediyordum.

Üstelik Özgür bir kere bile aramamıştı. Çaldırmama rağmen ailesiyle olduğunu belirten kısa bir mesaj atmıştı sadece. İnsan merak etmez miydi? Ailesiyle konuşmuş olmalıydı, bana neden haber vermiyordu? Belki başıma bir şey gelmişti. Belki rezil bir gün geçiriyordum ve hatırımı sormak iyi gelirdi ama tabii, o merak etmiyordu. Merak duygusunu harekete geçirecek kadar eğlenceli biri değildim. Sıkıcıydım.

Benim Adım EbruliHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin