8.Bölüm • Güzel Saçlı Kız

20.7K 1.7K 872
                                    

Merhaba! Gece bölümü ve ben artık Oya&Bora gibiyiz. Saat sizi şaşırtmamıştır diye düşünüyorum.

Soru-cevap olayını bir etkinlik olarak yapmaktan ziyade size ilgili linkler vereceğim, istediğiniz zaman sorabilirsiniz, spoiler olmayan sorulara yanıt vereceğim. Beni instagramda chuckythefreelf adıyla bulabilirsiniz, yarın soru storysi atacağım. Ya da curiouscat hesabından sorabilirsiniz. Linke aynı isimli twitter hesabımdan ulaşabilirsiniz.

Bölüm şarkısı: On The Loose - Niall Horan
Artık aradan çekiliyorum. Hatalar varsa düzeltmek için döneceğim, siz de söylemekten çekinmeyin. Küçük yıldızlar ve yorumlar önemli. Öpücükler, iyi geceler ve sabah okuyacak olanlar için günaydın 💛🌸




Uzun, ince kumaşı, kumaşın kalın kısmı üste gelecek şekilde çaprazladım. Kalın parçayı birleşim noktasının etrafına iki kez dolayıp düğüm yaptım ve aynı parçayı önce birleşik kısmın oluşturduğu halkadan sonra da düğümün içinden geçirdim.
En son düğümü düzeltip biraz sıktım.

"Oldu." Yiğit ona uzattığım kravatı aldı ve gülümseyip göz kırptı.

"Sağ ol."

"Olayımız çok basit, unutmayın," Serkan sıkıcı bir çalma listesi gibi aynı şarkıyı tekrarlamaya başlayınca önüme döndüm. Kusacaktım artık. Kıpır kıpırdı, bir saniye bile hareketsiz durmuyordu. "Özgür, sen onları pota altında boğacaksın. Yiğit, çok fazla şut atmanı istiyorum. Orta mesafeden ya da çemberin dışından, fark etmez. Cücü savunmada çelik gibi zaten ama takım savunmasını da iyi becermemiz lazım. Erhan!" Sınıfa doğru bağırdığında esmer çocuk ofladı.

"Anladım abi, tamam. Baydın beni ya!"

"Sen dediklerimi yapma o zaman göreceğim ben kim kimi bayıyor!"

"Serkan," Yanına oturduğumdan beri aramıza duvar örme isteğiyle yanıp tutuştuğu her halinden belli Özgür'ün sesini o gün ilk defa duydum. "Çocuk doğru söylüyor. Sacramento Kings ile değil maç, alt tarafı onuncu sınıflarla oynuyoruz."

"Baskette rakibini küçümsemeyeceksin Özgür."

"Tamam sen anlatmaya devam et ama içinden."

Pazartesi gününün ilk ders saatini her hafta olanın aksine sınıfta geçirmek işime geliyordu. İkinci ders maç olduğu için Ahmet bizi bu derslik özgür bırakmıştı. Üst değiştirme derdi yaşamadan sınıfta oturmak, Özgür'ün yaydığı artık senden nefret ediyorum enerjisine rağmen bahçede koşmaktan iyiydi.

Cumartesi yaşadığımız ufak tartışmadan sonra Özgür'ü ilk defa bugün, sınıfa girdikten sonra görmüştüm. Serkan'ın durmayan çenesi sayesinde kimsenin aramızdaki mesafeli sessizliği fark ettiğini sanmıyordum. Yiğit hariç. Çok üstelemese de Özgür yanıma geldiğinde oradaydı. Kütüphaneye döndüğümde sorgusunu atlatmak kolay olmuştu çünkü üstelememişti. İlgilenmiyor gibi yapıyordu ama merak ettiğini biliyordum. Sadece umursamaz, cool çocuk pozlarındaydı. Özgür'e sorup öğrenmiş olma ihtimalini de düşünmüştüm ama sabah bana kravatını uzatıp bağlar mısın diye rica ettiğinde bu ihtimal suyun derinliklerini boylamıştı. Her şey normal görünüyordu. 

Zaten çok da büyütecek bir şey yoktu. Özgür sanki ailesini öldürüp evimin arka bahçesine gömmüşüm ve cenazede yalandan yanında durup onu teselli etmişim gibi davranıyordu. Kötü bir şey yapmamıştım. Tamam, belki farklı perspektiflerden bakıldığında yaptığım şey yanlış olarak yorumlanabilirdi ama kötü ve yanlış birbirinden farklı iki kavramdı. Serena van der Woodsen iyi gibi görünmeye çalışan bir kötüydü mesela. Serena ile kıyaslanmayacaktım herhalde, değil mi? Hakaretin de bir sınırı vardı.

Benim Adım EbruliHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin