45. Bölüm • Kalbe Zararlı Tost

15.4K 1.4K 431
                                    

İyi geceler. Bölümün son kısmını karmaşanın ortasında yazdım ama hayatımız bu ne yazık ki... Umarım herkes iyidir.

Final yakında dedim, kalan bölüm sayısı da tahmini olarak aklımda ama söylemeyeceğim. Finali yayınlamadan haberiniz olur zaten. Rahmetli gülerek gitti, şeklinde hatırlayın hikayeyi ahahahhah Bilirsiniz, dram sevmiyorum. Herkese öpücükler. <3

Bölüm şarkısı: Coldplay- Fix You ama bu bölümü yazarken Flört'ten Onun Adı Hasan'ı çok dinledim. Söylemeden geçemeyeceğim kadar çok.



"Dilimin kilidini çözen yüreğime kilit vurmuş."
Murathan Mungan

Fırında pişen patatesi çatalımın ucuyla ittirdim. Kızartma olamayacak kadar yumuşak, haşlama olamayacak kadar sertti. Serkan'ın fırına sürmeden önce üzerine karabiber serptiğini görebiliyordum. Yeşil bir ton vardı, muhtemelen kekiktendi. Görmüyordum ama biberiyeyi tadabiliyordum. Serkan fırında pişirdiği sebzeleri biberiye ve sarımsakla tatlandırmayı seviyordu. Ama bu kez sarımsak yoktu.

Normalde patatesi daha çok sevmeme rağmen havuç fırına verildiğinde daha çok hoşuma gidiyordu. Tatlıydı ama rahatsız edecek kadar değil. Sanırım bu yüzden havuçlu tatlıları da seviyordum. Nereye koysan yakışan bir tatlılığı vardı. Ama özünde hâlâ bir sebzeydi. Ne yaparsan yap bunu değiştiremezdin.

Tepsiyi mutfağa götürdüm ve içindeki yeşil salatayı kapalı bir kaba koyduktan sonra buzdolabına kaldırdım. Tabağımda kalan tek tük haşlanmış sebzeleri çöpe döktüm. Tabakları ve çatalımı bulaşık makinesine yerleştirdim.

Evde yapacak iş yoktu. Hastane beni tüm gün oyalamıştı ama evde de bir şeylere ihtiyacım vardı. Kafamın içindeki beynimin sıcaklığın azaldığını hissettim. Halbuki bir saat önce beynim yanıyormuş gibi geliyordu. Onu boş bırakmamdan sıkılmıştı. Meşgul olmalıydı. Ağustosun son günü ona hiç izin vermezdim. Hatırlamıyor muydu? Bugün boş duracak vaktimiz olamazdı.

Telefonumdan saati kontrol ettim. Kütüphane kapalıydı. Ahu ve Füruz ile görüşecek kadar iyi hissetmiyordum. Serkan çalışıyordu. Özgür zaten beş gündür yoktu.

Keşke Özgür olsaydı.

Bugün bana Özgür olmadan geçirdiğim seneleri hatırlatıyordu. Ne kadar da üzgündüm. İçinde yaşarken farkına varmadığım kasvet ne kadar da dayanılmazdı. Seneler içinde o kasvete alışmak kolaydı ama şimdi, ulaşılabilirken yanımda olmaması daha kötü gibi hissediyordum. Değildi. Hiçbir şey birinin tümden gitmesinden, onu görme şansını tamamen yitirmekten daha kötü değildi ama öyle geliyordu.

İçimdeki o boşlukla başa çıkmak zordu. Hele bugün... Bugün tüm günlerden daha zordu çünkü o boşluk dolup taşıyor, beni boğuyordu. Birine sonsuza dek hoşça kal dediğin günün her yıl diğer günlerden daha fazla acıtması o kadar anlamsızdı ki. Dün de yoktu, yarın da olmayacaktı ama her yıl bugün, diğer günlerden daha fazla üzülüyordum. Çünkü üzgün olmak yetmiyordu, bir de üzülmem gerektiğini biliyordum. Bu bir öğretiydi. Keşke bu kadar iyi bir öğrenci olmasaydım.

Onu bile babama borçluydum. Annem kendi disiplini sayesinde beni hizaya soktu zannediyordu ama ödevlerimle hep babam ilgilenirdi. Onunla vakit geçirmeyi çok seviyorum, ne yaptığımız önemli değildi. Ders çalışmaya dair tüm alışkanlıklarımı onunla kazanmıştım.

Bana birinci olma hırsını veren ise annemdi ama bunun bana ne denli zarar verdiği üzerine düşünmemeye çalışıyordum. Onun bana dolaylı yoldan bile olsa kötülük yaptığını düşünmek moralimi bozuyordu. Çünkü o da farkında değildi. Bunun bana kazandırdıklarına odaklanıyordu. Neleri kaybetmeme sebep olduğundan haberi yoktu. Çocukluğuma baktığımda yalnızca kitaplar görmenin beni üzdüğünü bilmiyordu. Özgür olmasa ben de öğrenemeyecektim.

Benim Adım EbruliHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin