38. Bölüm • Toplumsal Bekar

17.7K 1.5K 1.4K
                                    

Merhaba, iyi günler, iyi geceler! Özgürlüğümüzün ilk gününde biz de kavuştuk diyebilir miyiz? (see what i did there) Bana bıraksanız daha yazardım, yazacağım da ama bu bölüm böyle olmalıydı. Özgür'e bir sonraki bölüm tekrar gideceğiz çünkü niye gitmeyelim?

O taraftan yazmak düşündüğümden de zor oldu, umarım beklediğinize değmiştir. Artık bölümlere saat vermeyeceğim, duruma göre günde de oynama yapabilirim çünkü durumlar değişince çok şikayet alıyorum (niyeyse...) Şu sıralar birkaç yere birden yetişmem gerekiyor ve ben baştan savma bir şeyler yazmak istemiyorum ama işlerimden de geri kalamam o yüzden bölüm günleri aksarsa zorunda kaldığım içindir, zevkten değil. Duyuruyorum zaten. Ayy ne çok konuştum, gidiyorum. Herkese öpücükler. (ben düzelteceğim yanlışları, söz.)

Bölüm şarkısı: She Smiled Sweetly- The Rolling Stones


"Nasıl bir his biliyor musun?
Oda geniş ama sığamıyorsun,
Bak kapı orada ama çıkamıyorsun,
Pencere açık ama nefes alamıyorsun."
Cemal Süreya


Özgür'ün okula başladığı ilk haftaları hiç fena geçmemişti. Ana sınıfına gittiği için öğretmen gözetiminde, yaşıtlarıyla saatlerini geçirme durumuna alışkındı. Bu kez yuvarlak bir masa ve halı döşeli bir sınıf yerine tahta sıralara oturmak ve ayakkabılarıyla durmak zorundaydı. Önemsemedi, yeni arkadaşlar edinmek hoşuna gitmişti.

Öğretmeni göz göze gelince ona bir tuhaf bakıyordu, okulla ilgili sevmediği ilk şey bu olmuştu. Sanki bir şeyler arıyordu ve bu şey, Özgür'ün gözlerindeydi. Uzun, boyalı tırnaklarını çenesine koyup ona gülümsediğinde Özgür gözlerini kaçırırdı. Annesi gibi değildi. O gülümseyince gözlerinde ışıklar belirirdi, bu kadın ise onu huzursuz ediyordu.

İlk dönemin ortalarına doğru okulu sevmediğine karar vermişti. Hani okulda kitap okunur, yeni şeyler öğrenilirdi? Tüm gün zaten bildiği şeyleri duyup duruyordu. İki yarımın bir bütün ettiğini babası kahvaltıda gevrek yerken göstermişti. Renkleri ve şekilleri annesiyle boya yaparken öğreneli epey zaman olmuştu. Bir de Yurdaer dedesiyle kimseye söylememek üzerine anlaştıkları bir sır paylaşıyorlardı; okuma yazma biliyordu.

Canı sıkıldığı için bazı zamanlar tam önünde oturan, saçları lüle lüle olan sınıf arkadaşı Öykü'yü izlerdi. Saçlarının iki yandan tıpkı bir merdiven gibi yuvarlanarak inişine aklı ermiyordu. Bukleler çikolatalı süt gibi kahverengi ve parlaktı. Bunu abisi Sonat'a anlattığı zaman onunla dalga geçmiş, yüzüne gülmüştü. Gerçi babaları Ecevit abisiyle bu konuda ciddi bir konuşma yapmış ve birbirleriyle alay etmeyi yasaklamıştı ama Özgür çoktan kulakları kızaracak kadar utanmıştı. Sonraki günlerde Öykü'nün sandviçini yedikten sonra parmaklarını yaladığını görmüş ve midesi bulandığı için onunla bir daha ilgilenmemiş, böylece Sonat'tan utanacak bir şeyi de kalmamıştı.

Ancak bu daha büyük bir sorun doğurmuştu, artık okula gitmek istemek için hiçbir sebebi yoktu. Çözümü bir sabah herkesten önce kalkıp salondaki koltuklarının arkasında saklanmakta buldu ama babası çok zeki bir adamdı, onu hemen sobeledi. Özgür o zaman babasının boynuna sarılıp okulu hiç sevmediğini, oraya gitmek istemediğini söyledi. Babası Ecevit onu şaşırtarak isteğini kabul etti, hatta o gün kendisi de evde kaldı. Annesi Günçiçek ve abisi Sonat da... Dördü tüm günlerini birlikte geçirdiler. Özgür okuldan sonsuza dek kurtulduğunu zannederken uyumadan önce annesi onunla neden okula gitmesi gerektiğine dair bir konuşma yapınca Özgür dayanamayıp boyundan büyük sırrını söylemek zorunda kaldı. Annesi tabii ki ne ona ya da ne de dedesine kızdı ama babasının bundan hoşlanmayacağını biliyordu. Dedesiyle bir türlü anlaşamıyorlardı.

Benim Adım EbruliHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin